Yedi Meşaleciler grubunun en genç üyesi Ziya Osman Saba’nın, cânım edebiyatımızın, güzel mi güzel öykü kitabı. Aynı zamanda Saba’nın otobiyografisi bile diyebiliriz, içinde kendi hayatına dair izleri okuyoruz. Kitaba ismini veren öyküden hareketle aslında diğer bütün öykülerde de Saba bize geçmişin fotoğraflarını göstermeye, kare kare yaşanmış bir hayatı resmetmeye çalışmış. Sadece hatıraları okuyup geçmiyoruz, onlar gözümüzde bir albüm gibi işleniyor. 47 yıllık kısa ömründe geçmişe duyduğu hasreti öykülerine dökmüş, her hikayede eski bir fotoğraf karesini yaşatmaya çalışmış, İstanbul’a sevdalanmış artık onsuz yapamaz olmuş, hüznün garanti edildiği bu kitabın daha çok okunduğunu görmeyi o kadar isterim ki. Tertemiz edebiyat akan, okunması az ama muhakkak daha çok konuşmamız gerektiğini düşündüğüm Saba hikayeleri benim için hep özel kalacak. Mutlaka okuyun derim
2002' de Turkiye'de yapılan bir güzellik yarışmasını kaybeden Göksenin Yıldırım'ın kendi ülkesi dışında dünyanın pek çok coğrafyasında model olarak Göko Sky adıyla sürdüğü hayati ele alan kitap diğer Menteş kitapları gibi kendine mahsus dili akıcılığıyla okuyanı kendine bağlıyor. Diger Mentes kitaplarindan farki biyografik olmasi. Okurken Goksenin'le bir bağ kuruyor insan. Kitap bittiğinde son sayfadaki "Devami hayatta" ifadesi ve arka sayfada yer alan albüm beni biraz hüzünlenirdi açıkçası. Su gibi okudum derler hani işte öyle bir şey....
Onu toprağa verdikten sonra evine dokunmak istemediler. Aradan altı ay geçince bir gün evin kadınları gidip sandığını açtılar. Sandıkta bazı eski işlemeli örtüler, gelin olmadan önceki ve sonraki anıların, fotoğrafların yer aldığı bir albüm buldular. Büyükanne albüme bütün sevdiklerinin fotoğraflarını yerleştirmişti. Kızlarının, oğullarının, gelinlerin, damatlarının, torunlarının resimleri... Aileye sonradan giren günahı kadar sevmediği gelinin ise fotoğraflardaki gözleri oyulmuştu. Demek yaşlı kadın hiç üşenmeden tek tek fotoğrafları elden geçirmiş, aile fotoğraflarında bir tek o gelinin gözlerini, makasla oyarak yok etmişti. İşin tuhafı o gelinin bir süre sonra sarı nokta hastalığına yakalanıp görme yetisini yitirmesiydi. Böylece büyükannenin duaları, sirkeleri, tütsüleri, büyüleri bir kez daha doğrulanmıştı.