“Ateşten korkan adam, ateşlerin içinde kalan kişi olmasına rağmen, ateşlerin içindeki bir başka kişiyi kendisinden önceye koymuş, kurtarmak için kül olana dek yanmaya hazır hale gelmişti.”
Sayfa 14 - Dokuz Yayınları
2
Var gücüyle kapıya tekmeyi giydirdiğinde, odanın içindeki dumanlar harr diye alev almış, Tıbı'nın bütün bedenine soğuk bir şakayla hoş geldin demişlerdi. Suratına vuran, elbiselerini saran ateşten korkup soluğu binanın dışında aldığında, mahalle halkı Tıbı'nın üzerine su döküp söndürmüştü. Suyu yiyen Tıbı sersemlemiş, sudan çıkmış balığa dönmüştü. Sırtını duvara vermiş, şaşkın bir surat ifadesiyle karısını sayıklamaya başlamıştı. "Yavrum o, kuzum o, sevgilim o, manitam o, her şeyim o," diye diye duvarın dibine çökmüştü. İtfaiye arabalarının kırmızı ışıkları Kolera'ya yaklaşırken, yanık insan kokusu bütün mahalleye yayılmıştı.
Reklam
Orkestraların büyüklüğü artarken, aynı zamanda birinin orkestraların denetimini eline alması gerekliliği ortaya çıktı. O zamana dek çoğu topluluk ya birinci kemancı tarafından ya da klavyeyi çalan kişi tarafından kontrol ediliyordu. Ancak Beethoven'dan sonra 1820 yılı civa­rında bizim bildiğimiz haliyle orkestra şefi ortaya çıktı. Besteciler Ludwig Spohr ve Cari Maria von Weber kendi müziklerini bir değnekle yöneten ilk kişilerdendi...
Sayfa 875 - Yapı Kredi Yayınları.
Babam öyle filmlerdeki babalar gibi sık sık sarılmazdı bana. Arada yüzünü tıkarken havlu verdim diye, saçlarımı okşardı. Mesela hiç saçlarımdan öpmemiştir ama bilir kokusunu, biliyorum. Babama sımsıkı sarıldığım zamanlar o kadar nadir ki parmaklarımla saysam yeri. Örf ve adet diyorlar bu tutucu sevgiye. Eskiden babanın, annenin yanında çocuk sevilmezmiş. Annem anlatır, köyde bir kadının çocuğu ateşe düşmüş, kayınpederine saygısından, o diyene kadar kalkıp ateşten çocuğunu almamış. Be ne salaklık, sevgi esirgenir mi evlattan? Ne bağnazlık, evlat yakılır mı Saygı dediği melanet uğruna? Ama öyle görmüşler, öyle yetişmişlerdi. Fakat artık değişiyordu. Annem de babam da bana karşı değişiyorlardı. Sevgilerini hisseder olmuştum sanki. Kardeşim gitmiş, ondan kalan boşluğa beni koymuşlar, iki kere sever olmuşlardı.
elleri demir topuzlu ve ateşten elbiseli zebaniler
Enes İbni Mâlik (R.A.) der ki: «Kıyamet Günü, ademoğlu Allah'ın huzuruna getirilerek terazinin iki kefesi arasında ayak üstü durdurulur, başına da bir melek dikilir. Tartıda sevapları ağır bastığı takdirde başındaki melek herkesin duyabileceği yüksek bir sesle «falan kimse sonunda bedbahtlık olmayan ebedi bir saadete kavuştu» diye seslenir. Buna karşılık tartıda sevapları hafif geldiği takdirde ayni melek bu defa «falan kimse, sonu saadet olmayan ebedi bir bedbahtlığa uğramıştır» diye seslenir. Sevap kefesi hafif kalınca elleri demir topuzlu ve ateşten elbiseli zebaniler ileri çıkarak cehennem yolcusunu cehenneme götürmek üzere teslim alırlar.
Sayfa 200 - Çelik YayıneviKitabı okudu
"Peki Müslüman olmanız, sizi ateşten kurtarmaya yetmedi mi..."
Ebû Musa anlatıyor: Allah Resûlü şöyle buyurdu: "Cehennemin kalıcı sakinleri ile Müslümanlardan bazıları orada bir araya geldiklerinde, inkârcılar Müslümanlara şöyle sorarlar: Sizler Müslüman değil miydiniz?' Müslümanlar, 'Evet.' derler. İnkârcılar, 'Peki Müslüman olmanız, sizi ateşten kurtarmaya yetmedi mi ki, bizimle birlikte cchenneme geldiniz?' diye sorarlar. Müslümanlar, 'Bizim bazı günahlarımız var; o günahlarımızın cezasını çekmek için buradayız.' derler. Allah, onların bu karşılıklı konuşmalarını işitir ve cehennemdeki Müslümanların çıkarılmasını emreder. Orada kalan inkârcılar bunu gördükleri zaman, 'Keşke biz de Müslüman olsaydık da onların cehennemden çıktığı gibi çıksaydık!' derler." Sonra Allah Resûlü şu âyeti okudu: "Elif lam ra. Bunlar Kitabın ve apaçık olan Kur'ân'ın âyetleridir, inkârcılar, o gün Müslüman olmayı çok arzu ederler." (Hicr, 15/1-2)
Sayfa 248Kitabı okudu
Reklam
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
Bir gülün Ateşten geçişinde Ne taşıdığını yüreğinde An bölün Ocakların ağıtını yansıt Babasız kalan çocuklar için
Sayfa 82
Geleneğe göre, Hacı Bayram-ı Veli'nin halifelerinden Göynüklü Akşemseddin'le cezbeye ve melamet neşvesine sahip olan Emir Sıkkînî arasında ciddi bir meşrep farklılığı varmış. Hacı Bayram bu yüzden onların arasını ateşten başka hiçbir şeyin temiz edemeyeceğini söylermiş. İki halife şeyhlerinin ölümünden sonra Göynük'te postu serip irşada başlarlar; ancak bütün müritler Akşemseddin'e tâbi olur. Müritsiz kalan Emir Sıkkînî rakibinin meclislerinde bir köşede oturur, zikre katılmaz. Bu durumdan rahatsız olan Akşemseddin, öfkesini ''Zikre mülazemetin lazımdır, yoksa senden şeyhin tacını alırız!'' diye ifade edince, Emir, ''Madem öyle, yarın bizim eve gelin, size hırka ve tacı teslim ederiz!'' der. Ertesi gün evinin avlusunda büyük bir ateş yaktıran Emir Sıkkînî, cuma namazından çıkıp gelen Akşemseddin ve müritlerinin gözü önünde hırka ve tacıyla ateşe dalıverir. Bir süre sonra zerrece etkilenmemiş olarak çıkar; yanan sadece hırka ve taçtır. O günden sonra Emir'in yolunu takip eden Bayrami melamileri ne hırka giyerler, ne tac.
Sayfa 45 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Ateşten korkan adam, ateşlerin içinde kalan kişi olmasına rağmen, ateşlerin içindeki bir başka kişiyi kendisinden önceye koymuş, kurtarmak için kül olana dek yanmaya hazır hâle gelmişti.
Reklam
Hastanede olduğu sürede sadako bin adetten fazla turna kuşu katlamayı başardı. Ölümünün ardından, hepimize hatıra olarak birer turna kuşu verildi. Kalan turna kuşlarını tabuttaki Sadako'nun yanına yerleştirdik ve ona son kez veda ettik.
açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Resim