"...
Kimileri (..) mallarını yiyip bitirirken, kimisi de biriktirdiği onca mala dokunmadan bırakıp bütün malını göçer gider..
*Topraktan yaratıldın ve yakındır toprağın altlarında kaybolacaksın..."
Hazrêti Emir Ali İbn-i Ebu Talib
Türklerin Hz. Ali'yi bu denli sahiplenmelerinin altında kuşkusuz, onun cesaret ve yiğitliğine duydukları hayranlık ve saygı yatar. O, yiğitlik ve cesaret konusunda tam da Türklerin efsanevi liderlerine benzer. Konar-göçer kültürün bir özelliği olarak eli silah tutan herkes doğuştan savaşçıdır. Daha küçük yaşta başlayan cengâverlik terbiyesinin sonucu olarak, çocuklara kahramanlık göstermeden isim verilmez. Aldıkları cengâverlik eğitimi sonucunda yetişen bu kişiler alp ve sökmen olarak anılmışlar, alpliklerinin bir tezahürü olarak başlarındaki kızıl veya ak börklere yırtıcı kuşların kanatlarını takmışlardır.
Hz. Ali'nin soyundan gelmek aynı zamanda meşruiyet kay- nağıdır. Konar-göçer Türkmenleri kendisine tâbi kılmak isteyen Safevi Devleti'nin kurucusu Şah İsmail, soyunu Ali'ye ulaştırmakla kalmaz, bizatihi Ali'nin kendi bedeninde yaşadığını iddia ederek Ali aşkıyla dolu olan Türkmenleri kolayca etrafında toplar. Şah İsmail hareketinin bir benzeri de 1739 yılında Başkurt ve Kazaklar arasında yaşanır. Halkın desteğini alabilmek için Hz Ali soyundan geldiğini iddia eden ve böylece Ali'yi meşruiyetinin kaynağı olarak gösteren Karasakal etrafında önemli bir nüfus toplayarak Ruslara başkaldırır
Tarih, alın yazımız üstüne yığılan bir deneyimler birikimidir. İçinde altın sayfaların olduğu göz alıcı güzellikleriyle, kimi zaman da yaşanmamış olmasını dileyeceğimiz acılarıyla koca bir sayfadır.