Ali Poyrazoğlu konuşmasını sevdiğim bir adam. Kendini dinletiyor (Zaten yıllarca radyo programı yapmış.) Konuştuğunda saatlerce dinleyebilirim onu hiç sıkılmadan. Ne var ki konuşmasındaki sürükleyiciliği kitabında bulamadım. Belki de beklentim büyüktü ama kitabı okurken bazı bölümlerde (özellikle başında) sıkıldım. Kitap kişisel gelişim kitabı gibi başladı. Zaten kişisel gelişim kitaplarını da sevmem.
Ama ne zaman Ali Poyrazoğlu anılarından, özellikle de Müjdat Gezen, Savaş Dinçel, Mustafa Alabora, Rutkay Aziz, Tarık Akan vb. arkadaşlarıyla olan maceralarından bahsetmeye başladı o zaman acayip keyif aldım. Yüzümde büyük bir gülümsemeyle okuduğum bu bölümler çok eğlenceliydi. Bir yandan arkadaşlıklarına gıpta ettim bir yandan da keşke Ali Poyrazoğlu sadece arkadaşlarıyla olan anılarını anlatsaydı diye düşündüm. İşte o zaman bu kitaba bayılırdım.
Bana "Nerelisin?" dye sordukları zaman, "Ben Türkçeliyim." diyorum. Türkçenin içinde doğdum. Düşünce yapım, dünyayla olan ilişkim, zihin halim, yaşama karşı duruşum, Türkçenin içinde şekillendi.
Ali Poyrazoğlu - Netfor Söyleşi
'Bana dokunmayan yılan bin yaşaşın' deme alışkanlığımız var. Sıra 'bize' gelince de 'neden?' diye bir türlü anlayamama alışkanlığımız var. Olur olmaz her şeyi alışkanlık haline getirip onlardan kopamama miskinliğimiz var. Alışkanlığımızın kış uykusu bizi karanlık mağaralara doğru çeker ve uyandığımızda ıskalanmış bir yaşam asık suratla dikilir karşımıza.
Dünü bugüne ekleyerek soluklu bir yarın yaşamanın, yaşamın tadını çıkarmanın sırrı, arada bir durup yaşamdan süzdüklerini sözlü ya da yazılı olarak başkalarına anlatmada gizli...