Aylak Adam eserinin bende uyandırdığı merak vesilesi ile küçük bir araştırma yaptım. Adı geçen eserde öne çıkan üç şey var: Lüzumsuz Adam tiplemesi, Yabancılaşma teması ve Bilinç Akışı tekniği... Tahmin edeceğiniz üzere bunları içeren ilk ve tek eser değil Aylak Adam. Peki bunlar başka hangi eserlerde çıkıyor karşımıza?
Rus ve
Suskunluk iyi gelir kimi zaman ruha, ta ki o suskunluğa nidâ olan şiirler olduğu vakit .Gözlerim parçalı bulutlu nedense hep bu şiir kitabını okurken ama bir damla yaş gözükmüyor etrafta. Telâşları kalmayanlar ülkesidir. Kalbi hüzünlerle bekleyişlerde olanların mekanıdır. Sıtareye bakıp hayal kuranların şiiridir sitare. Şiirde geçen Züheyr'in
İnsanlar susar, mezarlar konuşur!
Kendini görmek mi istiyorsun?
Aynadaki dışına değil, içindeki aynalara bak!
Güneşin neyse, dünyan da onun etrafında döner.
Ali SUAD
Düşüncelerim çok yoğun, hangi kısmından başlayıp dokusam bilemedim.Bir şekilde aldım elime tığı, başladım zincire.
Efendim, öncelikle kitabı beğenip beğenmediğimden ziyade fikirlerimi gelişigüzel beyan etmeyi tercih ediyorum.Şöyle izah etmeye çalışayım: Kitabı okumadan önce bu kitabi her gördüğümde adı bana; ciğer dağlayan, çok acıklı bir kurgu
** Ben sanirim . Evet kimini insan sanirim , kimini dost sanırım. Kimini arkadaş kimini kardeş sanirim.
1) Evet... Aynalardan nefret ederim. Nefretten de öte... Korkarım aynaya bakmaktan...
Neden mi?
Çünkü aynaya baktığımda, en sevmediğim şeyle karşı karşıya gelirim . Kendimle...
Ruh halimi hiç sorma. Ruhum , bedenimle kavgalidir genelde... Içime çekildiğimde baş başa kaldığım tek şey, yine kendimim ... Bundan da pek şikayetçi sayılmam.
2)Aynalar... Bakmadığin sürece kime, ne yararı var?
3)En kotüsü de ruhun hıçkırıklara boğulurken , bedenini kahkaha atmaya zorlamak...
4)Hem zaten yükü kardeşlik olanın beli bükülür; ama gönlü bükülmezdi.
5) Çünkü asıl yalnızlık yalnızlık, yalnızlığının farkına varamamakmis . Ben yalnızlığımın fena halde farkındayım.
6)Kendini görmek mi istiyorsun?
Aynadaki kendine değil, içinde aynalara bak.(Ali SUAD)
Aynadaki aksime değil ,hissettiğim şahsa ithafen...Kitabı okudu
Bugün kaç kişi bu kitabı okuyabilir, anlayabilir, yorumlayabilir bilmiyorum. Sayısı pek çok degildir herhalde. Betimlemelerle dolu, her sayfasında altı çizilecek şahane cümleler, paragraflar olan, zengin bir kitap.
Peyami Safa, Sabahattin Ali gibi büyük yazarların kalemindeki ince işçiliğe benzetsem de Ahmet Hamdi'yi anlamak daha zor. Kalemi daha ağır, zihin yoruyor.
Onun bu hayranlık verici üslubunu bir kenara bırakıp kitabın konusuna gelecek olursak ki bu ipuçları içerecek, kitabı bitirmediyseniz okumayın. Olaylar bana çok mantıklı gelmedi. Suad'ın yazdığı aşk mektubu neden Nuran'ı da Mümtaz'ı da o kadar sarstı anlam veremedim mesela. Kafama bir türlü yatmadı. Suad karakterinin kitapta işgal ettiği yeri fazla buldum. Evli barklı bir adam, biriyle evlenmek üzere olan bir kadına tutkuyla aşık. Gerçekten bunun anlayışla karşılanacak bir tarafımı var ki kitabın bütün gidişatını etkiledi.
Nuran'ın evlenmeye bir türlü yanaşmamasını, Mümtaz'ın onu ikna edecek bir şey yapamayışını da anlamlandıramadım. Ortada gerçekten büyük bir engel yoktu çünkü. Nuran'ın kızı öz babasına çok düşkün olsa da çocuktur sonuçta, bir şekilde gönlü yapılır, bu durum aşılırdı. Ya da Suad'ın ne önemi vardı ki? Mümtaz Nuran'ı sayfalarca betimleyecek kadar çok seviyordu madem karşısına çıkan bu küçük engellerle hiç savaşamayacak kadar tembel miydi?
Bir de finalde belirsizlik kalsın istemezdim. Kime ne oldu daha net öğrenmek isterdim.
En başta da dediğim gibi sanırım çoğumuzu aşan bir kitap. Ahmet Hamdi okumadan önce buna hazır mıyım, yapabilir miyim diye iki kere düşünmek gerek.