Kendisi ve hayatla yüzleşmekten çekinmeyenlere ...
Bu Irvin Yalom' un okuduğum ikinci romanı. Önceki kitabında da bitirdikten sonra aynı şeyi hissetmiştim. Kitap bittikten sonra olayların kurgu mu gerçek mi olduğunu anlayamıyorsunuz. Gerçi okurken de anlayamıyorsunuz. Kitabın sonunda yazar gerçek ve kurgu olan kısımları belirtmiş. Yazarımızın esi Marilyn, kitabın bastan sona ortaya çıkmasında olağan üstü adımlar atmış, ilk taslaktan son taslağa kadar elestirilerini esirgememis ve kitabın adını da kendisini önermiştir.
Yazarın hayal gücü ve kişiler öyle ustaca kurgulanmış ki, bu olaylar gerçek olsa ancak bu kadar güzel anlatilabilirdi. Dr. Breuer, Nietzsche, Freud, Salomé... Kitabın ana karakterlerini oluşturuyor. Nietzsche ile Dr. Breuer arasında geçen dialoglar oldukça doyurucu. Nietzsche kendini "Acı hakikatleri söyleyen bir öğretmen, rağbet görmeyen bir kahin" olarak tanımlıyor.
Psikanaliz deyince akla gelen Sigmund Freud' un bilinç altı ve rüyalarla ilgili düşüncelerine de yer veriliyor.
Irvin Yalom' un uzmanlık alanı psikiyatri. Zaten eserlerini pedagojik eserler olarak düşünmüş bir yazar. Nietzsche aracılığı ile kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade ve neden, nasıl gibi kavramlarını harmanladığı enfes bir roman olmuş... Keyifli okumalar dilerim
Dostoyevski, kitaplarına serpiştirdiği felsefî analizler ve tahlillerle, sezdirmeden, okuyucusunun ruhiyatında yeni kapılar açıyor. Cazibesinden olsa gerek gayrî ihtiyari kendinizi bu kapıya yönelmiş buluyorsunuz.
Bana öyle geliyor ki, Dostoyevski’deki şeytan tüyü tam da bu: Kafa işçisi!.. Ve bu yüzden de nefret kaldırmıyor.
Kitaba gelecek olursak. Yazar, kitabında, fakirliğin insan üzerindeki yansımalarını ve dönemin sosyal sınıf farklılıklarını, iki uzak akraba olan Makar Devuşkin ile Varvara Alekseyevna’nın birbirlerine gönderdikleri mektuplar üzerinden ele alıyor.
Gogol’un gölgesinde yazılmış ‘İnsancıklar’. Esasen, yazarın ilk kitabı olması hasebiyle rol modellerinin ağzıyla konuşması gayet tabii.. En nihayetinde, baş ne ile doluysa dudaktan o dökülür.
Dostoyevski, yazarlığında zıtlıklardan çok defa istifade eder. Bu şekilde aklı iknaya, vicdanı hizaya zorlar.. Bir mütefekkirin dediği gibi: “Her şey zıttıyla bilinir, biri olmadan diğeri lezzetsiz ve zevksiz kalır.”işte, yazarımız da kitabında fakirlik ve zenginlik kavramlarını zihinlerde ayrı ayrı demliyor.
Altı çizilecek birçok yer olmasına karşın, beni üzerinde durup tefekküre zorlayan söz şu: “ Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutsuz ile yoksulun birbirinden uzak durması lazım, birbirlerine bulaştırmamak için” Hadi bakalım, dipsiz bir kuyuya inen merdiven...
Son olarak şunları söylemeliyim:
Kitap sadece yoksulluk edebiyatı yapıyor” eleştirisine katılmıyorum. Okuyunca fark edeceksiniz ki fedakarlık hissiyatımızın en parlak cevheri..
Ben zevkle okudum, umarım siz de beğenirsiniz.
İyi okumalar
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 202362k okunma