İzmir’in gecekondu semtlerinden birinde büyüdüm. Basmahane ile Ballıkuyu arasında bir yerdi. Kocakapı Mahallesi derlerdi. Üç katlı bir evin bodrum katıydı. Evimizin tek göz odasında oturduğumuzda, yoldan geçenlerin ayaklarını görürdük sadece.
Bir oda, bir salon, ve bir de boş bi yer vardı ortada. Toplam elli metrekare. Mutfaktan bahçeye
“Çok canım sıkılıyor kuş vuralım istersen.” diyen Ülkü Tamer mi daha iyi şiir yazmıştır, yoksa; “Ah beni vursalar bir kuş yerine.” diyen Sezai Karakoç mu? Kelimelerle bile olsa bir kuşu incitmeli mi, yoksa kuş yerine vurulmak mı istemeli? Yoksa yollarına kuş koymayı mı dilemeli?
Alıntıdır.
i.ibb.co/yVPGH9F/6-izim.jpg
Knut Hamsun'un, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki siyasi görüşleri bir anlamda kendisini mahvetmesine yol açtı. Nazileri destekliyor, kendi ülkesinin Almanya'ya direnmemesini söylüyordu.
Bir sabah, genç bir Norveçli, elindeki Hamsun kitabını yazarın evinin önüne bırakıp sessizce uzaklaşır. Bir süre sonra biri daha kitap bırakır aynı yere. Sonra biri daha, biri daha, biri daha... Oslolular ellerindeki Hamsun kitaplarını yığarlar yazarın kapısının önüne. Ne bir arbede yaşanır, ne de kötü bir laf edilir. Kırgın Norveçliler kitapları sessizce bırakıp dağılırlar. Adeta kendi kitaplarından bir dağ oluşur Hamsun'un bahçesinde. Bu zarif tepki, doksan küsur yaşındaki yazara ömrünün en acı dersini verir. Pişman, mutsuz ve utanç içinde yumar hayata gözlerini…
*Metin alıntıdır : listekitap.com/haber/affedilme...