Tek başıma yazmaya, tek başıma okumaya alışkındım, ve gerçek entelektüel çalışmanın yalnızlık gerektirdiğine bugün de hâlâ inanıyorum. Kimi entelektüel çalışmaların -hatta kitap yazmanın- birçok kişi tarafından beraberce yapılamayacağını söylemiyorum. Ancak gerçek çalışmanın, aynı zamanda hem yazılı bir esere, hem de felsefece düşüncelere ulaştıran çalışmanın, iki kişiyle, üç kişiyle yapılabileceğini düşünemiyorum. Bugünkü aşamada, mevcut düşünme yöntemlerimizle, bir düşüncenin bir nesne karşısındaki açılımı yalnızlığı öngörmektedir.
Fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
Bir güvercin uçurup kıtalar arasından
Çağırdın beni
Geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
Yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
Yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
Yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
Koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
Adını
Merhaba canım;
Önce iyi bir haber: yalnızlığa sandığımdan daha çabuk alıştım. Aslında sensizliğe demek daha doğru, çünkü ne de olsa yalnızlığa baştan beri alışkınım.