Fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
Bir güvercin uçurup kıtalar arasından
Çağırdın beni
Geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
Yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
Yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
Yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
Koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
Adını söylemek
Merhaba canım;
Önce iyi bir haber: yalnızlığa sandığımdan daha çabuk alıştım. Aslında sensizliğe demek daha doğru, çünkü ne de olsa yalnızlığa baştan beri alışkınım.
Batılı insanın yalnızlığı ile bizim yalnızlığımız bir değildir. O zaten doğduğu gün yalnız bir dünyaya geldiğini bilir. Alışkındır bu yalnızlığa. Bizde durum farklıdır. Biz kalabalık bir dünyada açarız gözlerimizi. Aile, akraba, konu komşu, eş dost, arkadaş, mahalledeki bakkal, manav, kasap, metroda, otobüste, trende, vapurda, dolmuşta yanımıza oturan delikanlı ya da yaşlı teyzelerin her biri bizim kalabalıklarımızdır. Bizdendir. Onun için bizim yalnızlığımız onlarınki kadar zindan karanlığında değildir.
Onlar hayatlarını özgür ama yalnız yaşar ve ölürler. Biz ise hiç özgür olamadan, kalabalıklar içinde, bağımlılığın en koyusuyla harman olarak, hüzünle yaşar ve ölürüz.