Yabancı dil bilme, şu veya bu ülkede sokak alışveriş için değil; şu veya bu Batılıya şirin görünmek için değil; Türkiye'nin Türk'ün yarar ve onurunu iyi koruyabilmek yabancıyı, geç kalınmadan, önceden tanıyabilmek için olacaktır.
Cami ve mescitlerde yüksek sesle yitik soruşturmak, alışveriş yapmak ve şiir okumak caiz değildir. Bazı alimlere göre Cami içinde dilenciye sadaka vermek bile caiz değildir.
Reklam
İnsanın, olanak varsa karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olma- 1ı, ama mutluluğunu yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkânın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek öz- gürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dert- leşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini yitirmek felaketine uğrayınca on- larsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendisiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız. In solis sis tibi turba locis. / Issız yerlerde kendin için bir evren ol
Sayfa 83 - Nilüfer
Siz, yeter ki helalinden yemeyi temenni edin, bunu bir şekilde başardığınıza siz de şaşıracaksınız. Yeter ki isteyin. Alışveriş esnasında bile bir stratejiniz olacak.
Bu kısım aniden ilgimi çekti.
Konserler ve sirkler, pazarlar ve alışveriş merkezleri kalabalıktır. Görmeyen ve duymayanlar için yapılmıştır buraları. Gördüklerini ve duyduklarını zannetsinler diye her şey çok büyük ve gürültülüdür. Ve bir kandırmacadan başka bir şey değildir bunlar. Herkes herkesle aynı şeyi gördüğünü ve duyduğunu düşünsün diye yapılır bunca şey. Çünkü herkesle aynı şeyi gördüğünü düşünen kendi körlüğünden kuşku duymak zorunda kalmaz ve bu konuda hiç olmadığı kadar çok desteklerler birbirlerini. Görünenlerden bu nedenle şikayetçidir Nietzsche. Gürültüden ve kalabalıklardan bu nedenle bulanır midesi. Asıl olanın sesini kıstığı için nefret eder onlardan.
Kendini otuz altına satan bir adam dürüst bir alışveriş yapmıştır; ama kendini kendi vicdanına satmak tüm insanlığa ihanet demektir.
Reklam
Dindarlık demek, tanrılar ve insanlar arasındaki alışveriş sanatıdır.
İlm-i hâlini bilmek...
Her mümin, kulluğun gereklerini ve yapacağı işlerin hukukunu bilmekle yükümlüdür. Dolayısıyla yuva kuracak olanların evlilik hukukunu, dükkan açacak olanların alışveriş hukukunu, memur olacakların memuriyetle ilgili belli hak ve hukukları bilmesi gerekmektedir.
Sayfa 7 - Farz, vacib, sünnet...Kitabı okuyor
Rastlantıyla da olsa, kötülüğe yalnızca bakarken bile, o sana bulaşır. Kokuşmuşlukla pazarlık edemezsin, alışveriş yapamazsın.
Eski yerel, ulusal özyeterliğin, kapalılığın yerini dört bir yanla alışveriş, ulusların her bakımdan karşılıklı bağımlılığı alıyor. Maddi üretimde olup biten, düşünsel üretimde de oluyor. Tek tek ulusların düşünsel ürünleri ortak mala dönüşüyor. Ulusal tekyanlılık, darkafalılık gitgide olanaksızlaşıyor, pek çok ulusal, yerel yazından tek bir dünya yazını kuruluyor.
Reklam
İmam-ı Rabbanî Hazretleri (ks) zikir hakkında şöyle buyurur; “Ey oğlum!Fursat ganimettir.Sıhhat ve boş vakti de ganimet bilmelidir.Vakitlerimizi Cenâb-ı Allah’ı zikretmekle geçirmeliyiz.Alışveriş de olsa, yüce şeriata uygun olarak yapılan herşey zikir kabul edilir. Bütün bu hal ve harekâtımızda, şerî hükümlere riâyet etmeliyiz ki bunların hepsi zikir sayılsın. Zira zikir, gafleti defetmektir.Bütün işler de Allah (cc)’ın emir ve yasaklarına riâyet edildiği taktirde, iyilikleri emreden ve kötülükleri yasaklayan Allah’a (cc) karşı gaflette kurtulmuş ve sürekli zikir halini yakalamış oluruz.”
Sayfa 9 - Ahıska yayıneviKitabı okuyor
Öncelikle 1912 kışının kargaşalıklarından söz etmeliyim. Ulusal kriz korkunç bir tüketim düşüklüğüne yol açmıştı. İşsiz ve parasız kitleler alışveriş yapamıyordu. Üstelik plütokrasinin elinde de görülmemiş derecede bol bir üretim artığı belası vardı. Bunu dışarıya satmak zorundaydı ve dev girişimlerine para bulabilmek için kaynaklara gereksinimi vardı. Bu üretim artığını dünya piyasasına satmak için gösterdiği cüretkarca gayret, Almanya'yla arasının açılmasının nedeni oldu. Ekonomik çatışmaların ardından silahlı çatışmalar gelir, bu kez de öyle oldu. Alman Şansölyesi savaşa hazır olduğunu ilan etti ve Birleşik Devletler de süratle, hazırlıklarını tamamladılar. Gökte uğursuz savaş bulutları toplanıyordu. Yeryüzü bir dünya felaketine sahne olacaktı. Çünkü bütün dünya buhranlara sahne oluyor, her ülkede işçi olayları patlak veriyor, çıkar çatışmaları her geçen gün yeni boyutlara erişiyordu; her yerde orta sınıflar çöküp, işsizler ordusu çığ gibi büyüyor, toplumsal bir devrimin uğultusu duyuluyordu.
Sayfa 174
Alışveriş yaptıkları yer muhteşem bir kitapçıydı , hayatında daha önce hiç bu kadar çok kitap görmemişti.
Sayfa 138 - Serenad YayınlarıKitabı okudu
Khyrsopolis (Üsküdar)
"Denizin üstünde, kıyıya doğru uzanan yüksek bir ova vardır. Burası Khrysopolis [="altın kent"] olarak adlandırılmaktadır. Kimileri, Pers hakimiyeti sırasında Perslerin şehir devletlerinden vergi olarak topladıkları altınları burada sakladıklarından, çoğu kimse de Khryseis ve Agamemnon'un oğlu Khrysos'un mezarı burada olduğundan Khrysopolis adını aldığını söyler. Nitekim Khrysos, Aigisthos ve Klytaimnestra'nın korkusundan kaçarak, o sırada Tauros'ta Artemis rahibesi olan kız kardeşi lphigeneia'ya ulaşmayı tasarlamıştı. [Yol üstünde iken] hastalanıp öldüğünde burada gömülmüş ve bölgeye adını vermiştir. Bölge, belki de elverişli limanı nedeniyle altınla harika şeyler satın alan kimseler [yani bölgede karlı alışveriş yapanlar] tarafından bu ismi almıştır."
Kâğıt toplarken, bunu bir iş gibi değil, bir ders gibi yapardım. Okulda göremediğim ilgiyi, kendi kendime yaşatıyordum sanınm. Bulduğum her şeyi okurdum. Lise öğrencisiydim. Babamın nerede olduğunu bilmiyorduk, bir akşam valizini alıp çekip gitmişti. Hâlâ da görmedim. Belki ölmüştür. Ölmediyse de kendi bilir, biz onu öyle bildik. Annem günlerce evden dışan çıkmadı. Kocası onu terk ettiği için kendinden utanıyordu. Onu teselli edebilecek, akıl verecek kimsemiz yoktu. Babamın gidişinden bir hafta sonra dolapta yiyecek hiçbir şey kalmadı. Hiçbirimiz ne yapacağız diye düşünmedik. Düşünmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorduk. Düşünmenin ne olduğunu bilsek babam da düşünürdü, ben olmazsam ne yapar arkamdakiler der, gitmezdi. Arkadakiler bilmiyorlardı demek ki. Düşünmenin sadece kendine yanmak olduğunu sanıyorlardı. Babam kendi hayatını kurtarmak için basıp gitmişti, annem de evde kendine yanıyordu. Çoluk çocuk hak getire. Abim benden iki yaş büyüktü. Lise sondaydı. Bir gün okuldan dönerken, “Kâğıt toplayalım lan, satarız, paramız olur” dedi. Bir arkadaşı yapıyormuş, ondan öğrenirmişiz. Yapalım, dedim. Başka yapacak bir şeyimiz kalmamıştı zaten. Okuldan çıkınca kâğıt toplamaya başladık. Topladığımız atık kâğıtları satıyor, eve alışveriş yapabilecek parayı kazanıyorduk.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.