Benim devletli hünkârım, Timur dedikleri bir Tatar’dır. Acem vilayetinden ötede Özbek dedikleri bir vilayetten bir alçak hallidir. Aksak Timur derler, Cengi Han oğullarındandır.
Geçmişte Araplar’ın Osmanlı’ya karşı ayaklanmış olması ya da İran’ın Osmanlı’yla rekabeti dikkate alınacak bir husus olabilir ama bugünkü Arapların ve İranlıların tavrı bugünün şartları ve bağlamında yeniden değerlendirilmelidir. Sadece geçmişin bilgisiyle bugünü değerlendirmenin hatalı sonuçlara yol açabileceği Kur’an’da da vurgulanmaktadır. “Biz atalarımızı bulduğumuz yoldan geri dönmeyiz.” Diyen Müşriklere Kur’an şu soruyu yöneltmektedir: “Ya atalarınız yanlış yolda idiyse?”
“Ben, gerçeği arayan bir gezginim. İnsanlar arasında insanlığın anlamını arayan bir insanım. İslâm’ın tertemiz gölgesinde vatanı için saygınlık, özgürlük, istikrar ve güzel bir hayat isteyen bir varandaşım.
Ben, varlığının sırrını anlayan, her şeyden ilgisini kesip yalnız Allah’a yönelen biriyim ve şöyle sesleniyorum: “Benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben, Müslüman’lardanım.”
Ben buyum, peki sen kimsin?”
İstanbul Sözleşmesi’nin 4. maddesinin 2. fıkrası şu şekildedir: “ Taraf Devletler bu Sözleşme’nin hükümlerinin, özellikle de mağdurun haklarını korumaya yönelik tedbirlerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya siyasi olmayan görüş, ulusal veya sosyal köken, ulusal azınlık ile ilişkilenme, mülkiyet, soy, CİNSEL YÖNELİM, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, sakatlık, medeni hal, göçmen veya mülteci olma durumu ya da benzeri herhangi bir temelde ayrım gözetmeksizin uygulanmasını güvence altına alır.”