Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Okuyalı epey zaman oldu. Açıkçası bu kitabı incelemek isteği bu sitedeki incelemeleri okuyunca oluştu. İnceleyenlerin birçoğu uzun uzun açıklamak, örnekler vermek, neden desteklediğini anlatmak yerine adeta Muazzez Hanım’ın fanı gibi okunmalı, mükemmel şeklinde yorumlar yapıyor. O kadar garip, şişirilmiş inceleme
SONUNA KADAR OKUYUN!
İbn-i Abbas (r.a.) Hazretleri'nden naklen Muaz b. Cebel rivayet ediyor:
- Bir gün Resulullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi;
- Ev sahibi... İçerdekiler.. Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir
Evet, bağnazlık ve sapkınlık. Bunlardan ötürü tarihte başımıza gelmedik kalmadı, ama hala boş beleş bir hikayeye gözümüzü yumarak inanabiliyoruz.
Şimdi İslamiyet'te şöyle bir durum var: Son peygamberin Muhammed olduğuna ve son mucizelerin de onunla birlikte bittiğine inanıyorsun. Müslümansan bundan şaşmaman gerekiyor normalde.
Peki o zaman
Arife günü gelince, yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün, o günde olduğu kadar insan cehennemden azad olunmaz. Kim Arife günü; gerek dünya ve gerekse ahiretle ilgili olarak Allah'tan birşey isterse, Allah onun dileğini karşılar. Arife günü tutulan oruç, hem geçmiş ve hemde gelecek senenin günahlarına kefaret olur.
~Hz. Muhammed (s.a.v)
Cenab-ı Hak'ın, insanların ne yapacaklarını bilip takdir etmesi, onların ihtiyarlarını selb etmez. Çünkü bir insan, bir şeyi yapmak isterse, ihtiyarını o işe sarfeder. Allah Teâlâ da onu dilerse halk eder. Yani o insan, ihtiyarını o işe verdiği için kâsib, Allah Teâlâ da onu halk ettiği için Halık olur. Bunun için, şu günahı işledim, ne yapayım, kader böyle imiş deyip, iş ve davranışında kendisini mecbur imiş gibi göstermek doğru değildir. İhtiyarını o işe sarf etmeseydi Allah da onu halk etmezdi.
Allah isterse, bir gecede çevirir gönülleri. Siyahı beyaz eder, karayı aka çevirir. Ama şerefin insanoğlunda olmasını istediği içindir ki her değişimi bir emeğe bir zahmete bağladı. Her kazanç, her nimet, bir çalışmayla, bir çileyle irtibatlı oldu...
Sezai Karakoç
"Sanatta devrimci tavır, hayatı değiştirme tavrıdır. Kitaplarımız, bize ün sağlamaktan yada kalıcı olmaktan önce, toplumu devrim yönünde etkilemek içindir. Hayatı değiştirme amacına yönelmemiş bir sanat, insanın bilinçlenmesine ve birleşmesine yardım edemez."
Tırpan'ın Ön Söz'ünün ilk paragrafı bu şekildedir. Fakir Baykurt'u tanıyanlar
Mayıs Ayı Hikaye Etkinliği
(Kaç nolu resim olduğunu ön yargıya kapılmadan okumanız için en sona bıraktım.)
(Mümkünse şu müzik eşliğinde okuyun.
youtu.be/A3CK21RhynY )
İnsan, sefil bir varlıktır. Zira bir maddenin kalıbına bürünmüş olan nefsin esiridir. İnsanın ilk hareketleri, nefsinin kımıldanışlarıdır. Ve eğer insan ömrü boyunca nefsine söz vererek onun kumandasında yaşamak isterse hayvanî bir hayatın mahkûmu olur. O insanda bütün hayvanları bulmak kabildir. İnsanın küçük ve sefil dünyası olan nefsinden onu Allah'a yaklaştıran düşünen varlığına yükselmek, hayatın mânası olsa gerektir. Bu iki atletizm, önce tezatlarla dolu olan varlığı, tezatlarından sıyırıyor, hür ve büyük bir eser, bir büyük kâinat olan ruhuna kavuşturuyor. Bu ilâhi yolculukta önce insan kendi sefaletlerini anlıyor ve kendisine çevriliyor. İlk düşüncemiz, sefaletimizin düşünülmesidir. İştihalariyle yaşamaya başlayan insan sonra ızdırabını idrak ediyor. Bununla gerçek ruh hayatı onda başlamış oluyor. Bu insan artık ferd olan benliğinden çıkarak kainatın bütününe doğru yürüyen yolcudur.