Eğer insan namahremden sakınırsa bulaşacağı günahlardan temiz kalır. Kalbi rahat olur. Çok çok hayır ve ibadetlere nail olur. Allah'a ve Resûlüne itaat etmiş olur. Kalbi nûr ile dolar. Kalb huzuru içinde ibadet etmeye muvaffak olur ve ibadetlerin lezzetini bulur. Mevlâ'ya ve Resülüne muvafakat etmiş ve şeytana muhalefet etmiş olur. Mevlâ Teâlâ ve resûller, melekler ve salihler kendinden razı olur ve bunların sevdiği bir kimse olur. Mevla'dan korkan takva ehli kullardan olur. Ahirette sålih kullar ile beraber olur. İşinde, kazancında, ömründe ve bedeninde bereketler bulur. Zinadan kendini korumuş olur. Ölüm için hazır olur. Dünyaya olan muhabbeti azalarak, Mevlâ'ya olan muhabbeti artar. Sâlihleri sever, fâsıkları sevmez olur. Ölürken iman ile ölür, ölüm håli kendisine kolay olur ve melekler cenazesinde hazır bulunur. Kabri Cennet olur ve suali, cevabı kolay olur. Mezarı nurlu ve geniş olur. Mahşer günü rezil olmaz, Arş-ı 'Alâ altında Resûl aleyhisselâmın havzından içer, şefaatine nâil olur. Mizanda sevabları ağır basar; Sırat'tan geçmek ve Cennete girmek kendisine nasib olur. Cemal-i İlahiye ile ebedi müşerref olur... Ve bunlardan başka daha nice nice faydaları ve menfaatleri olur.
Sayfa 135Kitabı okudu
Batı(l)'a muhakeme olmak!
"Dinde zorlama yoktur. Rüşd/Hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır. Her kim tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (Kelime-i Tevhid’e) tutunmuş olur. Allah Semi’ ve Alîm’dir." (2/Bakara, 256) "Sana indirilene (Kur’ân) ve senden önce indirilen (Kitaplara) iman ettiğini zannedenleri görmedin mi? İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları (hakka geri dönüşü zor) uzak bir saptırmayla saptırmak ister." (4/Nîsa, 60) Allah’ın (cc) şeriatını bir kenara bırakıp; beşerî kanunlara, örf ve âdetlere, töre ve yöresel inançlara, ezcümle İslam şeriatına göre sorunları çözmeyen bir merciye başvuranlar, inandıklarını söyleseler de onların imanı gerçek olmayıp zandan ibarettir.
Reklam
Bir Müslüman, amellerini şer'i hükümlere göre yürütmekle memurdur. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur :"Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda sana (İslâm'a) muhakeme olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nix 65] Ve şöyle buyurmuştur: "Rasul size neyi getirdiyse onu alın, neyi yasakladıysa‬‎ ondan kaçının." (Haşr 7) Dolayısıyla bir Müslüman için aslolan şer'i hükümlerle mukayyet olmasıdır. Ayrıca şer'i kaide şöyledir: "Şeriat varit olmadan şeriat yoktur." Yani herhangi‬‎ bir mesele hakkında Allah'ın hükmü varit olmadan bu mesele için hüküm yoktur demektir. Dolayısıyla bir mesele hakkında Allah'ın hükmü varit olmadan hiçbir hüküm mesela mubah hükmü verilmez.
Sayfa 84 - Köklü değişimKitabı okuyor
Yine hemen her yerde, özellikle de bazı merdiven altı dini sohbetlerde Atatürk'ün İslam dinine inanmadığı söylenir. Bu soruya aslında "Hangi İslam'a inanmıyordu?" sorusuyla cevap aramak gerekir. Malûm, ortada 1001 çeşit İslam vardır. Ancak bu teolojik mesele ayrı bir tartışma konusudur. Onu şimdilik bir kenarda tutalım. Hemen belirtmek isterim ki Atatürk'ün bir dine inanıp inanması kendisini ve onu yaratanı ilgilendirir. Dinin ve itikadın yani kalplerde olanın tek sorgu/yargı makamı Allah'tır. Kimse Allahlık iddia etmemeli, Allah gibi din iman yargılamaya, tartı/terazi kurulmadan cennet cehennem dağıtmaya, Allah adına Veli, Gavs, Kutup tayin etmeye kalkmamalıdır. Elçi'nin olduğu iddia edilen "Kalbini yarıp baktın mı?" sözüne itaat edilmelidir.
Sayfa 75 - Minel YayınKitabı okudu
Tevbe
‌ اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْماً نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُ۫كُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۜ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa
ENFAL
‌ اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine
Reklam
Araf
‌ كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü'minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. Araf 2 ‌ اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ
"Sen yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalblerini uzlaştıramazdın. Ama, Allah onların aralarını uzlaştırdı" (En-fal: 63) Bu birliğin gerçekleşmesini sağlayan en büyük etken de Peygamber (s.a.v)'in varlığıydı. Onun varlığının cazibesi Allah tarafından o denli arttırılmıştı ki iyi niyetli hiçbir kimse ona karşı koyamazdı. "Ben size, oğlunuzdan, babanızdan ve diğer insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmazsınız. " Fakat bu cümle, Peygamber (s.a.v)'in isteğini belirtmekten ziyade zaten var olan ve: "Anam, babam sana feda olsun" deyimiyle ifade edilen sevginin bir nevi tasdikiydi.
Sayfa 236Kitabı okudu
İman kalpte kökleşince Allah'a ibadet etme gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkar.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.