168 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 41 days
İncelenen Baskı: 4. baskı (2021) ~ İçeriği Her Müslümanın bilmesi gereken imanın altı şartını (Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete, kaza ve kadere) anlatıyor.
Delilleriyle İman Esasları
Delilleriyle İman Esaslarıİdris Tüzün · Süeda Basım Yayın · 2017489 okunma
580 syf.
·
Not rated
Filizlenen Kelâm
Filizlenen Kelâm ꕥ ꕤ ꕥ ꕤ George-August Göttingen Üniversitesinin Protestanlık bölümünden mezun olan Angelika Brodersen; aynı üniversitede Arabistik ve Alman Filolojisini bitirdi. 1992-2007 yılları arasında Göttingen ve Zürich Üniversiteleri ile Beyrut Orient Enstitüsünde çalışan Angelika Brodersen; 2017 yılından beri Bochum
Bilinmeyen Kelâm
Bilinmeyen KelâmAngelika Brodersen · Albaraka Yayınları · 20223 okunma
Reklam
Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de Musa ve diğer peygamberlerden (as), (hatta) Firavun ve Şeytan’dan hikâye (ve nakletmek) suretiyle zikrettiği (dile getirdiği) şeylerin tümü onlardan haber verme kabilinden Allah Teala’nın (ezeli) kelamıdır. Allah Teâlâ’nın kelâmı ise (ezelidir) mahlûk değildir. Fakat Musa (as)’ın ve diğer yaratılmışların sözleri mahlûktur. Allah Teâlâ’nın kelâmı olan Kur’an-ı Kerim kadîm (ezelî)dir. Onların sözleri böyle değildir (mahlûktur). Yüce Allah’ın “Allah Teala Musa’ya gerçekten hitap etti.” (Nisa, 164) ayetinde belirttiği gibi Musa (as), Allah Teala’nın (kendisine) olan kelâmını işitmiştir. Nitekim Allah Teâlâ (Kur’an-ı Kerim’de):”Allah Musa ile konuştu” buyurmuştur. Allah Teâlâ, Musa (as) ile konuşmasından önce de (ezelden beri kelâm sıfatı ile) konuşandı. Allah Teala varlıkları yaratmadan önce de ezelde yaratıcı idi. (Bu konuda Allah Teala şöyle buyurmuştur:) “Onun benzeri bir şey yoktur. O (her şeyi) işiten ve (her şeyi) görendir.” (Şura,11) Allah Teala, Musa (as) ile konuştuğu zaman ona ezeldeki sıfatının ta kendisi olan kelâmı ile konuştu. O’nun bütün sıfatları yaratılanların sıfatlarından başkadır. O bilir, (fakat bilmesi) bizim bilmemiz gibi değildir. Her şeye gücü yeter (fakat) bizim gücümüzün yetmesi gibi değildir. Görür, (fakat) bizim görmemiz gibi değildir. İşitir, (fakat) bizim işitmemiz gibi değildir. Konuşur, fakat bizim konuşmamız gibi değildir. Biz uzuvlarla ve harflerle konuşuruz. Allah Teâlâ ise uzuvsuz ve harfsiz konuşur. Harfler mahlûktur, fakat Allah Teâlâ’nın kelâmı mahlûk değildir.
Allah’ın kelamı, ses ve harf türlerinden değildir. Bilakis Allah’ın zâtına kaim ezeli bir sıfattır. Allah, bu sıfatla emreder, nehiy eder, haber verir. Bunun dışında ibare, yazı veya işaret ile delalet eder. Allah bunlara Arapça tabir ettiğinde Kur’an’dır. Süryanice olunca İncîl’dir, İbranice olunca da Tevrât olur. Farklılık anlam üzerine değil de
Allah’ın sıfatı olan kelam, kendisinin istediği kişiye ilminin sırlarını ifade etmesi ve aktarması dışında bir şey değildir. Kur’an gibi harf ve kelimelerden oluşan ve inen kitaplar da Allah’ın kelamıdır. Ancak bu kitaplar ifade ve aktarmanın bazı suretlerindendirler. İlim, irâde ve kudret vasıtasıyla misal âleminde657 yani gaip ve şehadet âlemlerini cem’ eden berzah âleminde bazı misali surî mecallerden kendisine layık olduğu üzere açığa çıkmıştır.
Allah iki şekilde varlıklarda tecelli etmiştir. Biri batıni, diğeri zahiri. Kendini hem celal hem cemal olarak nitelendirmiştir. Bizi de iki karşılıklı sıfatlara sahip varlıklar olarak icat etmiştir. Bu iki sıfatı diğer varlıklarda da yaratmıştır. Ama en belirgin bir şekilde bir arada topladığı varlık insandır. Çünkü insanda iki suret var edilmiştir. Hak sureti ve âlem sureti işte iki elden kast edilen Allah’ın bu iki suretinin tecellisidir.
Reklam
EHL-İ SÜNNETİN İTİKADÎ ALANDAKİ MUTEDİL YAKLAŞIMI Dün paylaştığım yazıda ehl-i sünnetin tarih boyunca mutedil bir yaklaşımı benimseyen, bünyesinde farklı grupları barındıran bir şemsiye kavram olduğundan söz etmiştim. Bu söylemin kuru bir slogan olmadığını ortaya koyma sadedinde bu yazıda ehl-i sünnetin mutedil yaklaşımının itikat (usulüddin)
İNSAN KONUŞAN OLALI!..
NATIKA-Düşünüp söyleme hassası, istadadı. Fesahat ve belagatta söyleme kuvveti. İnsan: Natık-Konuşan. Söz eden, söz söyleyen. Bildiren. Fikir ederek düşünen... Büyük Alman Şâiri, dinî his ve terbiyesi tamam ve bu teslimiyet içinde Allah’ı arayan, mevzuları “her nakışta” hesabı ve “Şiir, bilerek bilmeyerek Allah’ı arama sanatıdır!” ölçülendirmesinde “bilerek” sınıfından ve İslâmî tahassüsü andıran ve uyandıran biri… Ondan bir mısra: “İnsan konuşan olalı!”… Allah’ın 99 güzel ismi hatırda, bütün insanlar Allah’ın mahlûku olarak O’nun konuşanı; bilerek bilmeyerek, doğru veya yanlış, aslında her nefesinde bilerek bilmeyerek onu zikrediyor, onun tasarrufunda oluşunu beyan ediyor… Kelâm Allah’ın bir sıfatı ve varlık “Kün-Ol” sözüyle var oldu… Allah’ın halifesi olmak üzere yaratılan insan, -bilerek bilmeyerek-, bir konuşan; ister söz olarak de, ister lisan-ı hâl ile, bu böyle… “Halkın dili Hakk’ın dilidir!” meşhur; öyledir de Allah’ın rızası nerde, ayrı mesele…" (Salih Mirzabeyoğlu-Ölüm Odası B/Yedi: Nath (Hilâl - Seretan - Kıskaç)-Baran Dergisi, 397. sayı)
Kelâm tarihinin meşhur tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan meselesi. (:
Allah tasavvuru; Nazzâm Tevhîd ve Adâlet Ekolü’nün genel karakteristiğine uygun olarak Allah’ı mutlak biçimde tenzih eder. Allah için zâid olan sıfatları nefyederek sâdece “zât”ının kadîm olduğu görüşünü ispat etmeye çalışır. Allâf’ı anlatırken kısaca değindiğimiz gibi Allah’ın sıfatlarını nefyetmenin mantığı şudur; Örneğin, Allah’ın hâlık olması için mahlûkun bulunması zorunludur. Halk fiilî ortaya çıktığı an mahlûk da oluşmuş demektir. Şimdi, halk sıfatı ezelîdir dediğiniz de mahlûku da ezelîleştirmiş oluyorsunuz. Halbûki Allah’ın zâtından başka ezelî hiçbir şey olamaz. O halde bu halk sıfatı sonradan oluşmaktadır, önceden ise Allah’ın zâtında “ilâhlığın gerektirdiği bir güç/tanrısal bir enerji” olarak hazır durmaktadır.
İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YENİLİK ARAYIŞLARI KİŞİLER, FİKİRLER, AKIMLAR - ŞUBAT 2011 - İNŞA YAYINLARIKitabı yarım bıraktı
İ’lem Eyyühel-Aziz! Bütün esmâi hüsnânın ifâde ettiği ma’nalar ile bütün sıfâtı kemâliyeye Lâfzai Celâl olan “Allah” bil’iltizam delâlet eder. Sâir ismi haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder. Sıfatlara delâletleri yoktur. Çünkü sıfatlar müsemmâlarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzumu beyyin de yoktur. Bu i’tibârla ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur. Amma Lâfzai Celâl bilmutâbakat Zâtı Akdes’e delâlet eder. Zâtı Akdes ile sıfatı kemâliyye arasında lüzumu beyyin olduğundan sıfatlara da bil’iltizam delâlet eder. Ve keza, Ulûhiyet ünvanı sıfâtı kemâliyeyi istilzam etmesi, ismi has olan “Allah”ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor. Ve keza, “Allah” kelimesi de nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür. Binâenaleyh “Lâ ilahe illallah” kelâmı, esmâi hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu i’tibârla, şu kelimei tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar i’tibâriyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor. “Lâ Hâlıka illâllah”, “Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka, Lâ Kayyûme İllâllah” gibi... Binâenaleyh, terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.
Sayfa 236 - İhlâs Nur NeşriyatKitabı okudu
74 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.