Alef, öküz demekti. Alfa da “elif” kelimesi de oradan gelmekteydi. Öküz ise ÖK-ÜS yani “Allah’ın adamı” yani “peygamber” anlamını taşıyordu... İşte bu yüzden Bakara Suresi’nde bir dervişte olması gereken özellikler bu misal ve sembollerle anlatılmıştı. Hatta Oğuz Türklerindeki Oğuz kelimesi de Ök-Üs kelimelerinin yumuşatılmış haliydi. Her harf başlı başına bir ifade ve işaretti. İşte Allah’ın muhteşem kelam sıfatı ve nurunu verdiği kalem ile kâinat, her şeyiyle harfinden kelimesine kadar, Allah’ı anıyor ve anlatıyordu.
Sayfa 325
Bize göre Allah, eşyayı sözle değil bizzat oluşturma ile yaratmıştır. Eğer ilim, “bir şeyi olduğu durum üzere bilmektir” dersek bu, eşyaları Allah ile beraber ezeli saymaya götürür.Bu iddia , alemin kıdemini savunan , Allah’ın lanetine uğramış , yoldan çıkmış Dehriyenin görüşülür. Allah Teala ilmiyle alimdir.İlim ise onun ezeli sıfatlarındandır. Ehl-i sünnet’in bu görüşü , Mutezile’nin “Allah Teala zatıyla alimdir” görüşünün aksinedir.Bize göre ,Allah ezeli sıfatı olan ilmiyle alimdir .Allah Teala buyuruyor ki ,” De ki : göklerde ve yerde olan hiç kimse , yaratılmışların duyu ve tasavvur alanı dışında kalan gerçekleri bilemez.”
Reklam
410 syf.
10/10 puan verdi
İnanç Konularını Yeniden Düşünmeye Çağrı
İbrahim Sarmış'ın okurken üzerinde çok emek verdiğini anladığım değerli eseri "Rivayetler ve Yorumlarla Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabı" eseri, kabir azabı, ruh meselesi, ahiret hayatının aşamaları, cennet ve cehennemin neliği, cehennemin ebediliği ve sırat köprüsü konuları üzerinde yoğunlaşıyor. Değerli Yazar, araştırmalar ve
Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabı
Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabıİbrahim Sarmış · Düşün Yayıncılık · 20128 okunma
Ehli Sünnet’in Sıfat Anlayışı
-Allah kendisini, âlim,kâdir,sem’i şeklinde tanıtmıştır. Buna göre ilim sıfatı olmadan âlim olunmaz. -Allah’ın sıfatları onun ne aynısıdır ne de gayrısıdır. -Maniheizm ve Hristiyanlık, çoklu Tanrı’lar, ayrı kadim varlıklar kabul etmiştir. Ama İslâm da bu söz konusu değildir. Buna göre Sıfatların kabulü, kadimlerin çokluğuna götürmez.
“Allah’ın kelâmı bu ezelî ve ebedî otuz iki harf olduğuna, kelâm da mütekellimin sıfatı olduğuna göre onun aynısı olmuş olur. Sıfat zâtın aynısı olduğuna ve ondan ayrılamayacağına göre, kelâmın mütekellimin gayri olduğunu söyleyen küfre girmiş olur. Eğer sıfâtın zâttan ayrı olduğu farz edilirse, bu durumda Zât-ı Bâri’nin aynısı olan şeyden ve gayrisi olan şeyden mürekkeb olduğunu kabul etmek gerekir ki bu imkânsızdır. Eğer bir kimse, “Kelâm, O’nun zatının ne aynıdır ne gayridir” derse, iki çelişkili durum bir araya gelmiş olur. Bu da mecburen bâtıl bir düşüncedir”.6 Hâlbuki sûfîlere göre yaratılış merhalelerinde herbir mertebe bir üsttekinin/içtekinin, öz olarak (hüviyyet ve mahiyyet) aynı olmakla birlikte yaratılmış, kılınmış (caʻliyyet) ve başka bir forma sokulmuş olduğu için ondan ayrıdır. Hükümleri de değişiktir. Son tahlilde Hurûfîlerin yöntemlerinden şeriatın ibtaline varan çıkarımlarda bulunmak mümkünken sûfîlerin yönteminde şerîat şerîattir, hakikat de hakîkattir vurgusu ortaya çıkar. Bu durumu İbn Arabi; “Hakk’ın halk olması, eşyanın zatları, taayyünleri, özellikleri yönünden aynıdır demek değildir” diyerek çok net bir şekilde açıklar. İbn Arabî’ye nazire yapan Muhyî’nin şeyhi Bâyezîd-i Rûmî de; “Cümle şeyde görinendür nûr-ı zât Ana mirʻât oldı cümle kâinât” diyerek doğrudan evrenin sadece onun nûru ve aynası olduğunu ifade eder.7
Mümtaz ( Yorumlarınızı Bekliyorum :) 6.
Araştırma sırasında en çok merak ettiğim şey Allah’ın sözleriydi… Yazarların yazarı ne söylemişti?. “ Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim… “ ( Acluni, Keşfü’l-Hafa, II/132 ) Bu bir gösteriş veya bir tatminlik sözü değildi, çok derinlerin bir manasıydı. En çok beni sorgulamaya iten sözlerindendi… “ Ben insanın sırrıyım, insan benim
Reklam
74 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.