Okurken defalarca Türk edebiyatından bir eser okuyup okumadığımı teyit ettim zihnimde; konu bize hiç yabancı değil, hepimizin yakinen tanıdığı ve hazımsızlık çektiğimiz problemlerden oluşuyor: Şiddet içinde büyüyen bir çocuğun nasıl bir yetişkin olacağını görüyoruz. Çevrenin yoğun baskısı, kahrolasıca bazı örf adetlerimizden yaka silkmemize rağmen ondan uzaklaşamamamız, erkeğin toplumdaki rolü. "Sen adam mısın?" cümleleriyle devamlı kendini ispat eden eylemleri...
Hele bir çevirisi var, yahu yemin ederim Türk edebiyatından metinler sanki. Ben böyle akıcı ve enfes bir çeviriyle karşılaşmamıştım. Yazarın da çevirmene "dostum" demesi beni mesrur etti. :)))
Muhteşem bir konu yok hatta mide bulandırıcı, ürkütücü, tüyleri diken diken eden cümleler var lâkin bazen neyi söylediğimizden çok, neyi nasıl söylediğimize ehemmiyet veririz ya, bu da öyle. Pascual Duarte, herkesin zihninde iğrenç bir insan olsa da benim sadrımda sarılmaya ihtiyacı olan bir adam. En kocamanından, en büyüğünden sarılıyorum.
İyi ki okudum.