ManOnTheRoof

Reck~Malleczewen, neredeyse hiç bilinmeyen Tagebuch eines Verzweifelten (1947, Çaresiz Bir Adamın Günlüğü) adlı eserinde, Hitler’e yönelik suikast girişiminin başarısızlığa uğradığını öğrendikten sonra, elbette büyük bir üzüntüyle, şunları yazar: “İş işten geçmedi mi biraz beyler? Bu adamı, Almanya’nın en büyük katili yapıp işler yolunda gittiği sürece peşinden ayrılmayan sizdiniz; hiç duraksamadan istenen her yemini eden ve yüz binlerin ölümünden sorumlu olan, bütün dünyayı gözyaşlarına boğup gazap oklarını üstüne çeken bu suçluya uşaklık edecek kadar alçalan … sizlerdiniz; şimdi ona ihanet ediyorsunuz. …. Şimdi, iflası örtbas etmek olanaksız hale gelince, kendilerine siyasi bir mazeret bulmak için, beş kuruşsuz kalan bu eve ihanet ediyorlar - iktidar peşinde koşarken yollarına çıkan her şeye ihanet eden aynı adamlar.
Reklam
Eğer ben ölürsem, senin de açlıktan öleceğinin farkında değil misin? Eğer bugün ölmeme izin verirsen, yarın ne yapacaksın? Eğer adım yok olursa, ne iş yapacaksın? Yıllardır buradaki köylerde dolaşarak insanları benim elime düşmemeleri için uyarıyorsun. Senin tavsiyelerini dinarları ve tarlalarından aldıkları ürünler ile satın aldılar. Kötü düşmanlarının artık yaşamadığını öğrenirlerse, yarın senden ne satın alacaklar? İnsanlar günah işlemeyecekleri için senin mesleğinde benimle birlikte ölür. Bir rahip olarak Şeytan'ın varlığının kendi düşmanı olan Kilise'yi yarattığının farkında değil misin? Bu eski çatışma, inananların cebinden altın ve gümüşü alıp sonsuza dek rahip ve misyonerlerin cebinde biriktiren gizli bir eldir. Kendi saygınlığına, kilisene, evine ve yaşam tarzına zarar vereceğini bile bile burada ölmeme nasıl izin verirsin? Hergün Tanrıya yakarmak için açılan bu eller, cehennemin zehrini akıtan yaralara dokunmaz. Sen, insanlığın düşmanı ve erdemi yok etmeyi kendisine amaç edinmiş biri olarak, insanlığın dilinden dökülen lanet ile ölmelisin.
Sayfa 533
Şeytan itiraz etti. "Benim insanlığı küçümsemem, senin kendine olan nefretinden daha büyük değil. Mikail'i kutsuyorsun ama o senin yardımına hiç gelmedi. Yenilgimden dolayı bana beddua ediyorsun, ama ben hala senin huzur ve mutluluğunun kaynağıyım. Hep öyle oldum. Beni kutsamıyor ve nezaketini sunmuyorsun, ama benim varlığımın gölgesi ile zenginleşip yaşıyorsun. Benim varlığımı mesleğin için bir silah ve bir bahane olarak sunup adımı kahramanlıkların için bir delil olarak kullanıyorsun. Benim geçmişim şu anıma ve geleceğime ihtiyaç duymanı sağlamadı mı? İstediğin zenginliğe ulaşabildin mi? Krallığımı bir tehdit olarak kullanarak takipçilerinden daha fazla altın ve gümüş almanın mümkün olmadığını mı düşünüyorsun?
Sayfa 533

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hergün Tanrıya yakarmak için açılan bu eller, cehennemin zehrini akıtan yaralara dokunmaz. Sen, insanlığın düşmanı ve erdemi yok etmeyi kendisine amaç edinmiş biri olarak, insanlığın dilinden dökülen lanet ile ölmelisin.
Adam, acı veren bir sesle cevap verdi: "Beni tanıyorsun! Beni binlerce kez gördün ve benimle her gün konuşuyorsun. Ben senin için kendi yaşamından bile daha değerliyim. Peder azarlar bir sesle, "Seni yalancı düzenbaz! Ölmek üzere olan bir adam yalan söylemez. Senin şeytani yüzünü ben hayatımda görmedim. Bana kim olduğunu söyle, yoksa seni kaçtığın hayatına geri çeker işkence ederim." dedi. Yaralı adam yavaşça hareket edip kızgın adamın gözlerinin içine baktı ve dudaklarındaki gizemli bir gülümseme ile sessiz, derin ve düzgün bir sesle, "Ben Şeytanım," dedi.
Sayfa 532
Reklam
Tuhaf bir biçimde, sanki beklediğiniz biri vardır ama o kişi gelene kadar beklediğinizin o olduğundan haberiniz yoktur. Daha öncesinde hayatınızda bir şeyin eksik olduğunun farkında olun ya da olmayın, istediğiniz kişiyle tanıştığınızda o farkındalığa erişirsiniz. Psikanalizin bu aşk hikayesine katacağı fikir ise şudur: Aşık olduğunuz insan aslında rüyalarınızın erkeği ya da kadınıdır; daha tanışmadan önce onu hayal etmişsinizdir yoktan değil, zira hiçlikten hiçlik çıkar, ama yaşanmış veya arzulanmış deneyimlerinizden. O kişiyi o denli net bir biçimde ayırt edebilmenizin sebebi onu bir anlamda zaten tanıyor olmanızdır; onu bunca zamandır beklemiş olduğunuz için ezelden beri tanıyormuşsunuz gibi gelir, ama aynı zamanda size gayet yabancıdır. Tanıdık yabancı kişilerdir onlar. Fakat bu basit hikayede oldukça dikkat çekici bir unsur var: Rüyalarınızı süsleyen bu kişiyle tanışmayı ne kadar istiyor, umut ve hayal ediyor olursanız olun onu özlemeye ancak onunla tanıştıktan sonra başlarsınız. Bir nesnenin yokluğunu (ya da başka bir şeyin yokluğunu) hissetmek için onun varlığı gerekli gibidir. O gelmeden önce de bir tür hasret duyuyor olabilirsiniz, ama yokluğunun yarattığı hüsranı tüm gücüyle hissetmek için önce onunla tanışmamız gerekir.
Tragedyalar istediklerini elde edemeyen insanların hikayeleridir, ama istediklerini elde edemeyen insanlarla ilgili her hikaye trajik bir görünüm taşımaz. Komedyalarda insanlar istediklerinin bir kısmını elde eder ama tragedyalarda insanlar istemenin bir işe yaramadığını keşfeder ve olay örgüsü çözüldükçe istediklerini sandıkları şeyin giderek daha azına erişirler. İşin aslı hem istedikleri şey hem de istediklerine ulaşmaya çalışma yöntemleri bir tahribata yol açar; nihayetinde de trajik kahraman olarak adlandırılan karakterin ve tabi ki onun düşmanlarının ve yandaşlarının daha büyük yıkımına sebep olur.
İyimser, "Bardağın yarısı dolu," der. Kötümser, "Bardağın yarısı boş," der. Rasyonalist ise, "Bardak gereğinden iki kat büyük," der.
Reklam
Yetmişine merdiven dayayan Thompson, daha uzun yaşayabilmek için yaşam tarzını tamamen değiştirmeye karar verir. Sıkı bir diyete başlar, koşar, yüzer ve güneşlenir. Üç ay içinde on kilo verir, göbeği on santim daralırken göğüs kafesi beş santim genişler. İyice dinçleşen ve bronzlaşan Thompson başarısını yepyeni bir saç modeliyle taçlandırmaya karar verir. Yeni saç modeliyle berberden çıkıp karşıdan karşıya geçerken bir otobüsün altında kalır. Son nefesini verirken, "Tanrım," diye haykırır, "nasıl yapabildin bunu bana?" Yukarından yanıt gelir: "Valla kusura bakma Thompson; tanıyamadım seni." (İşin ironik yanı, fıkrada Thompson'ı tanıyamayan tek karakter, özü her şeyi bilmek olan Tanrı'dır.)
Gottfried Wilhelm Leibniz ünlü, "Mümkün dünyaların en iyisi budur," Leibniz dünyada kötülüğün bulunmadığını düşünmüyordu. Sadece Tanrı başka türlü yaratsaydı, dünyanın daha kötü olacağını öne sürüyordu.
Bir iyimser, bu dünyanın, mümkün dünyaların en iyisi olduğunu düşünür. Bir kötümserse sahiden öyle olmasından korkar.
Doktor, kadına altı ay ömrü kaldığını söyler. Kadın, "Yapabileceğim bir şey var mı?" diye sorar. "Var," der doktor. "Bir muhasebeciyle evlenebilirsiniz." "Hastalığıma ne faydası olacak bunun?" "A, yok, hastalığınıza bir etkisi olmaz," der doktor. "Ama kalan altı ayınızı sonsuza dek uzuyormuş gibi hissetmenizi sağlayacaktır."
Yirminci yüzyıl romancılarından Isaac Bashevis Singer, özgür iradeye inanıp inanmadığı sorulduğunda bıyık altından gülerek, "Başka seçeneğim yok," demişti. "Kendi özgür irademize inanmak zorundayız, aksi durumda ahlâki sorumluluğumuza inanmak için temelimiz kalmaz, o zaman da ahlâki seçimlerimizin denetimimiz dışında olduğunu kabul etmek zorunda kalırız"
601 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.