Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Eriyik haldeki kayaçlar kabuktan geçerek yükseldikçe soğur ve tepeye yaptığı yolculukta bir kısmı katılaşır. Olanları ölçmenin bir yolu, farklı kayaçlardaki silika miktarı bakımından ölçüm yapmaktır. Silika yalnızca silikon dioksitin bir diğer adıdır ve neredeyse tüm kayaçlarda bulunur. Volkanik hareketlerle açığa çıkartılan bazalt, okyanus kabuğunun açık ara en önemli bileşenidir. Yaklaşık yüzde 50 oranında (ağırlık bakımından) silika içerir, ancak kıtaları oluşturan kabuk yüzde 60 silika içeren daha farklı bir bileşime sahiptir; kıtasal kabuğu okyanus kabuğundan daha hafif hale getiren bir diğer etmen. Şüphesiz ki bazı kayaçlar ortalamadan çok daha fazla silika içerir; örneğin granit yaklaşık yüzde 75 oranında silikadan oluşur. Kıtasal kabuğun bazalttan görece daha fazla silika içermesinin nedeni, bazaltın tipik özelliği olan karışımdan bir dalma-batma zonundan yüzeye doğru yolculuğu sırasında başka şeylerin alınmış olmasıdır. Bu diğer şeylerin içinde, eriyik magmadan kristalleşmeyle oluşan ve yükselmeyi sürdürdükçe onu silika bakımından görece zengin halde bırakan kuvars gibi mineraller ile demir, bakır, gümüş ve altın gibi metaller bakımından zengin olan, daha yüksek seviyelerde katılaşan bileşikler vardır.
Sayfa 160Kitabı okudu
Altın, gümüş ve bakır; altın grubunun doğal elementleridir. Atom ağırlığı ve sayısı bakımından periyotlar tablosunda aynı aile içindedirler; benzer kristalografik, kimyasal ve fiziksel özelliklere sahiptirler; hepsi de yumuşaktır, dövülebilir ve şekil alabilirler. Bilinen bütün elementler içinde, ısıyı ve elektriği en iyi iletenler bunlardır.
Reklam
Mitler ve folklor, çoğunlukla tanrıların Dünya üstünde gezindikleri zamanlarla ilişkilendirilen bir Altın Çağının silik anıları ile doludur; onu bir Gümüş Çağı izler, sonra tanrıların ve insanların Dünya'yı paylaştıkları Kahramanlar Çağı, sonra Bakır, Tunç ve Demir Çağları gelir. Tüm bu efsaneler, aslında Dünya üzerinde yer alan gerçek olayların muğlak anıları mıdır?
Modern bilginler insanoğlunun Dünya üzerindeki faaliyetini Taş Çağı, Tunç Çağı, Demir Çağı vb. diye bölerler; hâlbuki kadim zamanlarda, örneğin Grek şair Hesiod beş çağ saymıştı: Altın Çağı, Gümüş Çağı, Tunç Çağı, Kahramanlık Çağı ve Demir Çağı. Kahramanlık Çağı dışında, tüm kadim gelenekler altın-gümüş-bakır-demir sıralamasını kabul etmekteydi.
Sahiden güzel gözleri var. İçinde bir tek renk yok gözlerinin; birçok renkler var. Yeşil var, eflatun var, bir ara mavi var, kahverengi var, ela var, bu arada birçok güneş ışığı var. Pırıltıdan ve renkten öyle nasibini almış gözler ki ela gözlüdür, diyorsunuz, değil. Lacivert, yeşil; ne münasebet! Kahverengi; hayır efendim! Birbirinden renkleriyle ayrılan bir sürü maden ve taşı bir havanda dövünüz. İçinde bakır da olsun, altın da, demir de olsun, gümüş de, platin de, granit de olsun, zebercet de, zümrüt de, inci de olsun, kum da... Bunların üstüne güneş ışığı vurun, sonra birdenbire bir ay ışığı geçin: İşte İnci Hanım'ın gözleri.
Avustralya'nın ekonomisi, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri kıtada bolca bulunan madenlerin kontrolündedir: Avustralya, alüminyum, kömür, bakır, altın, demir, kurşun, magnezyum, gümüş, tungsten, titanyum ve uranyum ihracatında dünya birincisidir.
Sayfa 282 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Doğruluk
Doğruluk bir büyük iksirdir ki, neyin üzerine konsa onu arıtır ve bakır üzerine konsa onu altın yapar.
Ülkenin en önemli yeral­tı kaynakları; altın, gümüş, bakır, petrol, gaz, su, elmas, kömür ve benzeridir. En önemli yerüstü kaynağı ise “insan” idi.
Sayfa 9 - Lopus YayıneviKitabı okuyor
Ne var ki, bütün ülkelerde, insanlar sonunda karşı konulamaz nedenlerle, bu iş için diğer tüm mallardan ziyade metalleri tercih etmeye kararlı görünüyorlar. Metaller yalnızca diğer mallar kadar az kayıpla muhafaza edilemezler (hiçbir şey onlardan daha az dayanıksız değildir), aynı şekilde herhangi bir kayıp olmadan herhangi bir sayıda parçaya
Tövbe etmek, şeytana altın kasede ikramda bulunmaktır..
Sıska ve solgun gelin yatağında gece gündüz titreyip durdu. Damat ona yaklaşmaya çalıştı ama kocası her yanına geldiğinde Celestina çığlıklar içinde kocasının dokunuşlarını reddetti. So­nunda genç demirci başını eğdi ve gelini rahat bıraktı. Yalnız kalınca Celestina ateşin başına geçti, üşümesin diye sürekli beslenen ateş gürül gürül yanıyordu; solgun ellerini ateşe tuttu: dişlerinin arasına bir urgan koyarak kendi çığlıklarını ve inlemelerini bastırdı. Urgan sırılsıklam oluncaya, elleri de sürekli kanayan kocaman yaralara dönünceye dek buna devam etti. Bakir kocası karısının ellerini görünce neler olduğunu sordu. Celestina cevap verdi: "Şeytanla çiftleştim…”
Sayfa 165 - CAN YAYINLARI
Reklam
Sonbahar İstanbul’un asıl mevsimidir. Bir kere zaman dediğimiz sihirbaz tanrı, güneşi, suyu, rüzgârı ve ağaçların hüznünü birbirine ayarladı mı, şehri, eşyada yalnız kendi gurbet çekmiş ruhunun hâllerini gören bir ressamın eline bırakır. O, bize akşamlarımızı, sabahlarımızı hazırlar, paletinin bütün hünerlerini, değişmesinin bütün zenginliğini
sahiden güzel gözleri var. içinde bir tek renk yok gözlerinin; birçok renkler var. yeşil var, eflatun var, bir ara mavi var, kahverengi var, ela var, bu arada birçok güneş ışığı var. pırıltıdan ve renkten öyle nasibini almış gözler ki ela gözlüdür, diyorsunuz değil. lacivert, yeşil; ne münasebet! kahverengi; hayır efendim! birbirinden renkleriyle ayrılan bir sürü maden ve taşı bir havanda dövünüz. içinde bakır da olsun, altın da, demir de olsun, gümüş de, platin de; granit de olsun, zebercet de, zümrüt de, inci de olsun, kum da... bunların üstüne güneş ışığı da vurun, sonra birdenbire bir ay ışığı geçin: İşte inci hanım'ın gözleri.
Gudea gerçekten de kendisinin başlıca ilâhı olan Ningirsu'ya tapmaya ve tapınakların defalarca inşasına adamıştır.Birçok yazıtından anlaşıldığı üzere, özel inşaat malzemeleri ararken Afrika ve Anadolu'dan altın, Toros dağlarından gümüş, Lübnan'dan sedir ağaçları, Ağrı'dan diğer nadir keresteler, Zagros dağlarından bakır, Mısır'dan yeşiltaş, Etiyopya'dan kırmızı akik ve bilginler tarafından henüz tanımlanamayan ülkelerden diğer malzemeler elde etmiştir.
Orada bembeyaz kafurdan bir yere girdim.İçinde çeşitli mekanlar vardı.Birisi ateşten daha sıcaktı.İnsan onun içine girer ve o insanı yakmaz.Oradaki bazı meklanlar ılık bazı mekanlar soğuk idi.Bu büyük yerdeki arzlardan her birisi o kadar büyüktü ki gök onun içnide konulmuş olsaydı arza kıyasla iplikteki bir düğüm kadar kalırdı.Hakikat alemindeki
Doğruluk bir büyük iksirdir ki, neyin üzerine konsa onu arıtır ve bakır üzerine konsa onu altın yapar.
887 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.