Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
esseyyid abdülhakîm arvâsî (k.s) buyurdular:
. Cenab-ı Hakk, mahlûkâtı yaratınca, bir "Mustafa" yarattı ki, "Habib-i Ekremi'dir. Bir de buna mukâbil, "mustafen-minh" yarattı ki, "tortu" demektir. Hiçbir ciheti iyi değildir. Mahlûkat, şâkûlî bir daire farz olunursa, "mustafa" zirvede en yüksek noktadır. Mukâbil olan en sefil, alçak nokta ise "mustafen-minh'dir ki, habîs rûh'dur; "kemâl" ismi, "mustafen-minh"likde, yani redaette (kötülük, fenalk, bayağılık) ve habasette (murdarlık, pislik, kötülük) kemâle geldiği içindir. Bunu bilerekten "habis ruh"a muhabbet eden kâfirdir. Bilmeyenler, ma'zurdur. Bilmemek ise imkânsızdır; meğer ki kör ola. Bunlara buğz ve düşmanlık büyük ibadettir."
Sayfa 1134
Af
Hz.Ebubekir Efendimiz bir hutbesinde buyurdu ki: - Ey insanlar,Allah’tan af ve afiyet isteyiniz.Çünkü mü’mine ,İslam’dan sonra af ve afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.
Reklam
Yola girmek istiyen, tam bir iç ve dış temizliği içinde, Büyük Kapı'nın bekçileri «Altun Silsile» kahramanlarına yönelecek ve yalvaracak: - Beni de bağlılarınızın, hesabı görülmüşlerinizin arasına alın! Kim bilir nasıl; dağları ve kayaları eritici bir yangınla içi kavrularak yalvaracak... Sonra iki rekât istihare namazı kılacak... Alacaklar veya almıyacaklar... Bundan kendisinin haberi olacak veya olmıyacak... Hattâ mürşidi bile, isteklisinin kabul edildiğini bilecek veya bilmiyecek... İrşat ediciyle irşat edilenden, isteklinin yola kabul edildiğini, ikisi de bilebilir yahut sadece mürşit bilir, yahut da hiçbiri bilmez. Ve irşat devam eder. Kabul edilmeyen, mürşide malumdur; hattâ, umumiyetle, kabul edilen de... Risalenin bu noktasında, güneşin pişirdiği bir kavun misali... Güneş, kavunu bilmese de pişirir; kavun, güneşin farkında olmasa da pişer. Elverir ki, aradaki bağ ve liyakat ölçüsü kurulsun... Eğer iki taraflı verici ve alıcı şuur ve bilgi yerine gelirse, iş, arabanın tatlı bir meyil üzerinde kayması gibi kolaylaşır.
Sayfa 149 - Büyük Doğu Yayınları
İmân edeceklerdir ki, bu yollara düşecekler... Ve ölmeden öleceklerdir ki, şehraha girecekler... Ve beldeye ulaşacaklar... Ve beldenin merkezinde bir saray... İçinde Allah'ın Sevgilisi ve etrafında... Has oda sırrının emanetçisi, «Altun Silsile» kahramanları...
264 syf.
10/10 puan verdi
Selamün aleyküm... Bugün öyle güzel bir eser okudum ki ne yazsam bilemiyorum.. Altun Silsile'nin ne güzel bir ismi, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri... Üstad Necip Fazıl'ın hayatı sanki üç merhaleye bölünmüş, O'nu tanımadan önceki buhranlı ve çile dolu hayatı, O'nu tanıdıktan sonraki hidayet yolu ve O vefat ettikten sonraki hasret ve yine çile dolu hayatı... Başına oturdum ve kalkamadım, bırakamadım elimden kitabı... Okudukça okuyasım geldi. Yazan ne kıymetli bir yazar, yazılan ne kıymetli bir zât! Keramet ve sır dolu bir hidayet yolu... Çok kıymet verdiğim bir büyüğüm, zamanında tavsiye etmişti, bugün okumak nasip oldu Elhamdülillah. Ve iyi ki de okumuşum, çok da ihtiyacım vardı.
O ve Ben
O ve BenNecip Fazıl Kısakürek · Büyük Doğu Yayınları · 20218,3bin okunma
Ölçü: 《-Velinin en büyüğü, Sahabînin en küçüğü olan Vahşi'nin ayak tozu bile değildir.》 Bu ölçü 《Altun Silsile》 büyüklerinin...
Sayfa 468Kitabı okudu
Reklam
SAHABÎ: İNSANOĞLUNUN EN ÜSTÜNÜ...
- "Sahabî, O'nu Müslüman olarak, Resûllüğüne inanmış bulunarak, bir kere gören, yahut O'nun tarafından bir kere görülen... Tâbir "sohbet"ten geliyor; O'nunla sohbet eden... İsterse tek saniyecik olsun... Bir kere O nurun yüzüne bakmış olan...İsterse bir ân sürmüş olsun... Bir badahet şivesiyle kavrıyoruz ki,, sahabî, kendi nefsine göre değil, o nuru görmüş ve O'ndan bir zerre kapmış olmaya göre kıymetleniyor; bu kıymet, nebilerden sonra, bir atlayışta insanoğlunun en üstünü olmak değeri... "Altun silsile" büyüklerinin buyurdukları ölçü: - "Velinin en büyüğü, sahabînin en küçüğü olan Vahşi'nin ayak tozu bile değildir!"
Sayfa 159 - 5.Levha, -Noktalamalar-, İBDA Yayınları-Kitabı okudu
368 syf.
·
Puan vermedi
Nurlu Silsile
“Mutlak (Bir)in bir ve tek olarak yarattığı… O, kendisinden sonraki halkalanışa, Allahın, kendisiyle sayı sayı yol verdiği… O, bizzat oluşun sırrı, adedlenişin vahidi… O, insanın gayesi, Peygamberliğin ufku…” sözleriyle başlayan bir eser nasıl olur da güzel, güzelden de öte olmaz? Altun Silsile, Silsile-i Saadat, Büyük Zatlar… Nurun sahibi Kutlu Nebi Hz. Peygamber (sav) ve o nurun akıp beslediği nice büyük zatlar… Hepsinin birden oluşturduğu silsile… Hz. Ebubekir (ra) ile devam eden; Selman Farisi, Kasım Bin Muhammed, Cafer-i Sadık, Bayezid Bestami ile yol alan ve Üstad’ın “kurtarıcım, müjdecim, mürşidim, şeyhim, nurum, ruhum, canım, efendim, topyekûn hayatım” dediği Esseyid Abdülhakim Arvasi ile sonlanan altın silsile… Cümlelerin tamamlanamayacağı o silsilenin kutlu insanları ve yaşamları ve faziletleri ve kerametleri ve vecizeleri ve menkıbeleri ve… Tasavvuf yolunun baş taneleri… Bir bakın; Hz. Ebubekir (ra): İdrakin aczini idrak, idrakin ta kendisidir. Bayezid Bestami: Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol! Ebul Hasen Harkaani: Allah dediğiniz zaman size başka bir söz söyleyenle sohbet etmeyin. Hace Ubeydullah Ahrar: Bu yoldan murad odur ki, salik, erdiği mertebeden zevk duyarken eremediğinden acı duysun. İmam-ı Rabbani: Allah, ötelerin ötesinde, ötelerin ötesinde, ötelerin ötesinde… Tane tane, yavaş yavaş ve büyük bir dinginlikle okunması gereken bir eser.
Başbuğ Velilerden 33
Başbuğ Velilerden 33Necip Fazıl Kısakürek · Büyük Doğu Yayınları · 2009196 okunma
Yollarda, ellerini yüksekliklere kaldırmış, yalınayak ve başı kabak, çığlık içinde bir insanlık... Ve tepede caddenin yokuş başında billûrdan pırıl pırıl kurtuluş beldesi... Ebedî safâ şehri... İmân edeceklerdir ki, bu yollara düşecekler... Ve ölmeden öleceklerdir ki, şehraha girecekler... Ve beldeye ulaşacaklar... Ve beldenin merkezinde bir saray... İçinde Allah’ın Sevgilisi ve etrafında... Has oda sırrının emanetçisi «Altun Silsile» kahramanları...
«Râbıta-i Şerife» nin, metod olarak akli bilgi cephesinde, yeni ve gizli bir şey yoktu. Bütün «Altun Silsile» boyunca tek usul... Asli Sahibinden, âlemlerin kendisi için yaratıldığı Varlık Tacının Sahibinden beri gelen usul... Bilgisi de umumi ve meccani... Bütün hususilik ve pahalılık, onun şahsa mal edilebilmesinde; yâni irşat ediciyle, irşada lâyık görülenin, bu metod halkasında bir araya gelebilmesinde... Ve lâfta değil, halde...
Reklam
25 Mayıs / O’nu Anlamak “Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel; Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel.” (1940) ESSEYYİD ABDÜLHAKÎM ARVÂSİ Sonsuzluk plânının irşad kutbu… Ferdî – Muhammedî hakikat vârisi… Tesbihin son
Altun silsile
33 – EBU’L FARUK (SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN) (K.S.) Tarih: 1888-1959 Süleyman Hilmi Silistrevî (Tunahan) Künyesi: EBU’L-FÂRUK Doğum Tarihi: 1888 Babasının Adı: Hocazâde Osman Efendi Annesinin Adı: Hatice Hâtun Dedesi: Ulemâ’dan Kaymak Hâfız adıyla ma’ruf bir zat olup soyu, Nesl-i Pâk-i Muhammedî’ye mensup (SEYYİD) olan İdris Bey’e dayanır. İdris Bey; Fatih Sultan Mehmet Han’ın Rasûl-i Zîşân Efendimiz’e (s.a.v.) aşırı sevgi ve saygısından dolayı;Yer yüzünde Evlâd-ı Rasûl’den kimler kalmıştır? diye yaptırdığı araştırma neticesinde, şeceresine hiç şâibe, şüphe karışmamış olduğunu tesbit ettirdiği, Türkistan’lı bir zât olup, Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’a getirtilip, kız kardeşi ile evlendirilerek, TUNA havâlisinin mâlî işlerini takip etmek üzere “Tuna Hân’ı” olarak tayin edilmiş fazilet sâhibi bir seyyiddir. Süleyman Hilmi Silistrevî (Tunahan), Milâdî 1888 (Hicrî 1305) yılında, o zaman Devlet-i Âli Osmânî hudutları içinde yer alan Silistre’ye bağlı Hezergrad kasabasının Ferhatlar köyünde dünya’ya gelmiştir.
Çamlıca yayın eviKitabı okudu
Ölçü: «—> Velînin en büyüğü, sahabînin en küçüğü olan Vahşi'nin ayak tozu bile değildir.» Bu ölçü «Altun Silsile» büyüklerinin...
Sayfa 468 - Büyük DoğuKitabı okudu
Altun silsile
31 – MUHAMMED MAZHAR-İ ŞAN CAN-I CANAN (K.S.) Tarih: 1832-1883 Silsile-i Saadatın otuz birinci halkasıdır. Şeyh Mazhar-ı Îşân Can-ı Cânân (k.s.) Hazretleri, Şeyh Habibullah Cân-ı Cânân (Ahmed Saîd) Hazretleri’nin kıymetli oğlu olup, büyük babası Hafız Ebû Saîd Sâhib’in halifelerindendir. Hicret’in 1248’nci (M.1832) yılında Hindistan’ın (Lekhenva) köyünde doğmuştur. “Mazhâr-ı Muhammed” doğumlarına tarih düşmüştür. Büyük babası Ebû Saîd Müceddidî Hazretlerinden 7 yaşında iken Tarîkât-ı Aliyye’yi ahzetmiş, 15 yaşında Kur’an-ı Kerîm’i ezberlemiş ve 20 yaşında da Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye’den icâzet almıştır. Büyük babasının da sohbetlerinde bulunarak (Kaadiriyye, Sühreverdiyye, Çeştiyye ve Kübreviyye) tarîkatlarından da icâzet almışlardır.
Çamlıca yayın eviKitabı okudu
OLMAMIŞ OLDURUCULARIN SAHTELİKLERİ!
- "Kumandan’ın son eseri, Ölüm Odası’nın 6 ay kadar önce 5. Cildi çıktı. Yanlış bilmiyorsam birkaç cildi daha olacak. Burada şunu söylemem gerekir ki, bu çok özel bir eserdir. İbda’ya yeni başlayanlara veya dışarıdan anlamaya çalışanlara hemen hiçbir şey anlatmaz. Belki ruhî bir tad verir, bunu bilemem. Ama çoğunluk onu sıkıcı bulup
58 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.