• Hakkında ne kadar az düşünürsek bizim için o kadar açıktır aşk; ama etraflıca düşünmeye başladığımız anda başımızı belaya sokarız... •
Can YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Çocukken bana hep yaşına göre olgun bir kız derlerdi. Hep en büyük bendim, benden küçüklere örnek olmak zorundaydım, okulda başarılı olmak zorundaydım. Yalnışlık, yaramazlık, afacanlık yapamazdım. Konuşmaya başlar başlamaz, düzgün cüm­lelerle, Anadolu'da geziyor olmamıza rağmen İstanbul türkçe'siyle konuşuyordum. Böyle bir çocukluğun ardından ergenliğimle birlikte denge bozuldu. Çünkü büyük bir ihmal, unutulan bir şey vardı: SEVGİ! Ben de bu açağımı hep dışarıda karşıla­maya çalıştım. Başvurduğum her duvar için başımda bir yumru oluşmuştu. Ama artık yumru oluşabilecek normal bir zemin kal­madığından ya da beynim yekpare bir yumru haline geldiğinden olsa gerek insanlardan uzak durmaya, en fazlası minumum dü­zeyde ilişki kurmaya karar verdim.
Ağır ceza mahkemesi başkanı, sanıktan son sözünü sordu. Sanık ayağa kalktı. Elinde bir tomar kağıt vardı. Uzun bir savunma hazırladığı belli idi. Biraz durakladı. Son kağıtları sıranın üstüne bıraktı. Savunmadan vazgeçmişti. ''Ben bunları sadece düşündüm.'' dedi. Başkan, ''Ama yazdınız.'' dedi. Sanık, ''Düşününce yazmamak olmuyor ki! Kalem çekiyor insanı.''
Hiçbir kitaptan geriye fazla bir şey kalmaz. Ama kitabın ruhu hep bizimle birliktir.
Bir hanımın sözünden iyice alınan Atatürk'ün henüz bütün öfkesi üstünde idi. Hep susuyorduk. Rahmetli Nuri Conker, pek eski ve nazını geçirir arkadaşı olduğundan, bir nükte, bir hikâye ile meclisin havasını açabilse, diye bir aralık onun gözlerini aradık. Öksürdü ve davudi sesiyle: – Lâ hayre fî hinne ve lâ büdde min hünne... dedi. Arapçamın kusuruna bakmayınız, kulağımda kalanı yazıyorum. Atatürk doğruldu, Conker'e baktı: – Bu da ne demek? dedi. Conker, vaiz edasını hiç bozmayarak Türkçeye çevirdi: – Yani kadınlardan hayır yoktur ama lüzumludurlar.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.