Seninle ilgili duyduğum korkunç sözleri hiçbir zaman ciddiye almadım. İnsan sevdiğine inanır çünkü inanmak ister. Çünkü bazen gerçek, yüreğe taş gibi oturur ve insan o ağırlığın altında ezilmek istemez. Ben de istemedim.
Beni kandırdığını biliyordum, gözlerinin içindeki tereddütten, sesindeki o hafif titremeden… Ama yine de dinledim seni. Çünkü yalanların bile güzel geliyordu kulağıma. O cümlelerin içinde kaybolmak, gerçeğin sert duvarlarına çarpmaktan daha kolaydı.
Belki de hepimiz biraz böyleyiz. Kendimizi kandırmaya meyilliyiz. Bilerek, isteyerek, göz göre göre… Çünkü bazen doğrular, kaldırabileceğimizden daha ağırdır. Senin de bana söyleyemediklerin vardı. Belki korktun, belki bencilce sakladın, belki de gerçeği söylemenin bir anlamı olmadığını düşündün. Ama biliyor musun? Bunların hiçbiri umurumda olmadı. Ben senin yalanlarını sevdim.
Yalanların umut verdi bana. Yalanların, beni bir süreliğine de olsa mutlu etti. “Her şey yolunda” dediğinde, her şeyin aslında yolunda olmadığını biliyordum. Ama yine de inandım. Çünkü inanmak, kaybetmekten daha kolaydı.
Sonra bir gün fark ettim. Yalanların, içimi ısıtan bir güneş olmaktan çıkıp, içimi üşüten bir rüzgâra dönüşmüştü. Seni dinlediğimde artık huzur bulmuyordum. Kelimelerin eskisi gibi anlam taşımıyordu. O büyü, o sıcaklık kaybolmuştu.
Ve işte o gün anladım. Yalanların bittiğinde biz de bitecektik. Çünkü gerçeğin içinde, senin bana verebileceğin hiçbir şey yoktu. Çünkü biz, bir yanılsamanın içindeydik. Çünkü ben, en başından beri, seni değil, senin yalanlarını sevmiştim.
Ama yine de… Keşke hiç bitmeseydi.