Gördüler Yedi cihan, İn, cin Kaf dağının ardındakiler, Kıtlık da kıran da olsa Gördüler analar neler doğurur Aman aman hey... Dünyalar vardır elvan,
Eski, uzun pişmanlığı boğabilsek bir, Ki yaşar döne kıvrıla, Böcek ölüyle, tırtıl meşeyle beslenir, O da bizim canımızla. Aman vermez pişmanlığı boğabilsek bir.
Sayfa 50 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Günümüz çocuk edebiyatı üzerine
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında kağıt bi­raz ucuzlayıp çocuklarda okuryazarlık oranları hızla yükselince, çocuk edebiyatı da çocuk­ların gerçekten ne istediğini dikkate almaya başladı. Peri masallarının insanı içine çeken açlığı dizginlerinden boşalıp, geliştirilen yeni matbaalarla bir araya gelince çocuk roman­larının önü açıldı. Çocuklar için
Sayfa 34 - Domingo
Ah Fakir BABA ahhh ..
Son gecelerimizden birinde, benden türkü söylememi istedi. Saat onbire geliyordu. Elimi tuttu, “Allı Turnam’ı söyle” dedi. Şaşırdım. Hani öyle sürekli türkü söyleyen, sesi güzel biri de değilim. Başladım söylemeye. Uyuyor deyip susuyordum, elimi sarsıyor, devam ettiriyordu. Gün ağarmaya başladı, biz hâlâ türkü söylüyorduk. Artık gücümün tükendiğini hissettim, sustum. Elimi tekrar sarstı. Bu kez, biraz bezgin, “Aman Ormancı” diye başladım. Aklıma o geldi. A, bir baktım, arkamdan yineledi. Nasıl şaşırdım, nasıl sevindim. Meğer hepsini duyuyormuş. Tam o sırada, sabah nöbetini devralan hemşire, ilaçlarını getirmişti. Kadıncağız önce anlamadı, dua ediyoruz zannetti sanıyorum, girmedi. Kapıda beklemeye başladı. İşaret ettim, geldi. Bir baktım, onun da gözünde yaşlar.
Sayfa 191 - Evrensel Basım Yayın 1. Baskı 2000Kitabı okudu
Ya cehenneme düşeceksin ya da Hadleyburg'e: Aman dikkat et de Hadleyburg'e düşmeee!
Sayfa 50 - Can YayınlarıKitabı okudu
Nazikçe, dikkatli ve saygılı bir şekilde bu hazinenin sayfalarını çevirirdi. Böylesi anlarda hiç kimse onu rahatsız etmeye cesaret edemezdi, tıpkı kendini duaya adamış bir keşişe benzerdi ve aslında bu tanımlama doğruydu da, çünkü kitaba dalgın dalgın bakıp onukoklarken, sayfalarına göz atıp eliyle tartarken dinî bir ayin yapıyormuş gibi görünürdü. Kendini böyle kaptırdığı sırada kafasını sağa sola sallar, kendi kendine mırıldanır, arada sırada merakını veya hayranlığını dile getirmek için "Ah!" diye iç çeker ya da bir sayfasının eksik yahut da bir böcek tarafından yenmiş olduğunu görünce "Aman Tanrım!" diye ünlerdi.
Reklam
Biz de kadınlara bunu mu yapıyorduk? Onları önce kendimize muhtaç hâle getirip sonra da Aman Ali Rıza Bey, tadımız kaçmasın dedikleri için dalga mı geçiyorduk? Neden tadımızın kaçmaması gerekiyordu? Neden korkuyorlardı huzuru kaçan bir evden? Duydukları sevgiden mi yoksa sahiden sahipsiz kalma korkusundan mı?
Bir kadın neden bütün hayatını başkalarının mutluluğu üzerine kurup sonra da her mutsuzlukta kabahatli çıkan olmak zorundaydı ki zaten? Aman şu üzülmesin, aman buna laf gelmesin diye bütün ömrü gereksiz mengenenin sıkışıklığında geçirdikten sonra bir de üstüne sanki, doğuştan verili bir görevi başaramamış gibi her sızlanışında taşa tutulmak neden kaderi olsundu
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerle kutla­nacak. Kutlansın. Ama çocuklara kutlu olsun, büyüklere değil! O büyükler ki, çocukluktan nefret ettikleri için bir an önce büyüyüp büyük büyük mevkilere makamlara gelmişlerdir, ne kendi çocuk­luklarını ne de başka çocukları sevmişlerdir. O yüzden onların bayramını kutlamasam da olur, karşılıklı ikiyüzlülük yapmamış oluruz. Şimdi onlar, çocukları da kendilerine benzetmek için, bir günlüğüne koltuklarını çocuklara devrederler, vali, belediye baş­kanı, emniyet müdürü filan olur çocuklar! Aman ha, koltuklarınızı çocuklara filan vermeyin, onların saflığını iktidar, hırs, mevki, kol­ tuk gibi pek bayıldığınız şeylerle bozmayın! Çocukları sevmiyor­sunuz çünkü, onların varlığından bile haberiniz yok, gözünüzün de gördüğü yok zaten.
Sarayda şarbon hastalığı
Sultan Hamid'in hususi operatörlüğüne tâyinimden birkaç sene sonraydı. Bir gün Hünkârın en sevgili gözdesi hastalanmış. Ecnebi saray hekimlerinden biri bakmış: «Ehemmiyetsiz bir çıban, låpa koyunuz, geçer!» demiş! Ama, kadıncağız bu tedavi tarzıyle iyi olmamış. Üstelik sırtındaki yara büyüdükçe büyümüş… Padişahın vehmi, malüm… Hünkâr telâşa
Reklam
+1
Yalnız kimseden özür dilemem! Hiç kimseden! Saçma!.. Yine de seni biraz sertçe payladıysam bağışla beni , aman, ister bağışla ister bağışlama, umrumda değil. Kimseyi zorla tuttuğum yok; tek başıma da mutluyum.
Sayfa 366
Peki deniz nerede?
Sekiz yıl Anadolu'da dolaştıktan sonra, sonunda İstanbul'a dönüyoruz, diye çoluk çocuk bizi bir sevinç almıştı. Bu anlattığım on yıl önce. İstanbul'a geldik, hiç olmazsa İstanbul'un tadını çıkaralım, deniz kıyısında bir ev tutalım, dedik. Ne mümkün... Deniz kıyısında bulamadık, denize yakın bir yer olsun dedik. O da olmadı...
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
Eşe dosta akıl vermek bize özgü. Akıl vermeye bayılırız. Karşımıza biri çıksın da, aman şuna iyi bir akıl verelim diye yolları gözleriz. Akıl vermeden yana bizim kadar cömert insan var mı?
EFELYA / Oktay Chkotua Mehmet Binboğa Hocam, romanı bitirdim, ilk satırları okuduktan sonra da ifade ettiğim gibi muhteşem bir yapıt olmuş. Son derece akıcı, huzurlu, heyecanlı, eğitici ve mütevazı... Özellikle mütevazı diyorum, çünkü birçok yazar genelde sahip olduğu donanımı okuyucuya çok rahatsız edici bir tavırla aktarmaya çalışıyor maalesef; oysa sizin satırlarınızı okurken insan sanki kendi yazmış gibi bir hisse kapılıyor, bilmediklerini hiç rahatsızlık duymadan, hatta farkına bile varmadan, yorulmadan öğreniyor. Bu anlamda üslubunuz harika ve müthiş bir birikiminiz olduğu o kadar açık görülüyor ki... Yalnız bir ara Soçi'ye doğru uzanınca "Aman, Efelya galiba Abhazya'ya da geçecek ve dağların zirvesindeki dünya cenneti Ritza Gölü kıyısında göle adını veren güzeller güzeli talihsiz Ritza ve Abhaz su perisi Dzızlan ile sere serpe güneşlenip sohbet edecek." diye düşünmüştüm, hevesim kursağımda kaldı... Neyse, bakarsınız devamı gelir ve o da olur... Bu arada unutmadan Çelik'in acı hikayesi de içime öyle bir oturdu ki sormayın... Velhasıl sizi tanıdığım ve bu harika romanı okuduğum için ne kadar mutluyum anlatamam... Aslında duygularımı daha uzun ifade etmek isterdim ama bir süredir covid-19 belası ile mücadele halindeyim ve yorgunum, bu yüzden şimdilik bu kadarıyla yetiniyorum, selam ve sevgiler Hocam...
Bizim işimiz yükü taşımaktır, yükün altında ezilmek değil. Unutma ki yük taşıdıkça daha da ağırlaşır. Dinlenerek yükünü hafifletirsin. … aman ha, kafanın içine de yükler yükleme. Akşam olunca indir kafandaki yükleri de hafifle… Bizim işimiz, bugünü yarına taşımaktır, bugünün altında yok olmak değil.
Resim