Ünlü yazar ve düşünürlere 'gitmek' hakkındaki düşüncelerini sordum. Birbirinden ilginç cevaplar verdiler. İşte o cevaplar:
Mark Twain: "Önyargı, taassup ve dar görüşlülüğün en iyi tedavisi seyahattir."
Albert Camus: "Aynı zamanda ciddi bir bilim dalı da olan seyahat bizi kendimize getirir."
Lisa Teran: "Gezmek hayatla flört etmek gibidir. 'Kalıp seni sevebilirim ama gitmek zorundayım, bu benim istasyonum' demek gibidir."
Bediüzzaman: "Dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun."
Albert Einstein: "Yolculuk etmeyi seviyorum ama varmaktan nefret ederim."
Descartes: "Seyahat, başka asırlardan insanlarla konuşmak gibidir."
Sontoku (Valla ben de bilmiyorum kim ki bu): "En uzun yolculuklar bir ilk adımla başlar."
Mevlâna: "Kır oğul zinciri; hür gez, hür konuş. Yok mu altından gümüşten bir kurtuluş!"
Galileo: "Dünya okunması gereken kutsal bir kitaptır."
Anais Nin: "Düşlerinizi bir uçurtma gibi gökyüzüne gönderin. Ne getireceği bilinmez. Yeni bir hayat, yeni bir arkadaş, yeni bir aşk, yeni bir ülke…"
Anais Nin'in tüm romanlarında olduğu gibi Dört Odalı Kalp'te de aşkın karmaşıklığına duyulan bir gizli inanç söz konusudur. Djuna'nın sorgulamaları kadınca saflığın ya da duygulanmaların değil, hayata incelikli bir yerden bakan bir kahramanın düşüncelerini içerir.
"İçsel Kentler" serisinin ilk iki romanı, Ateş Merdivenleri ve Albatrosun Çocukları da aynı duygularla örülüdür.
Dört Odalı KalpAnais Nin · Everest Yayınları · 200578 okunma
“Arzu ediyorsanız beni hayallerim için, serseriliğin bu en çılgın türü için tutuklayabilirsiniz, çünkü o bir hücre... Her şeyin doğduğu gizemli, korunaklı, doğurgan hücre; insanoğlunun başardığı her şey, o küçücük hücreden türedi.”