368 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
"Bir gün bebeğim, yaşlanıp saçlarımız ağardığında, verandada otururken sana bakıp bu gözyaşlarının nasıl boşa gittiğini anlatacağım." Hadley, hamile, bekar bir anne. Elijah, kaba, kibirli, yetenekli bir dövme sanatçısı. Bu dünyada Elijah gibi bir adamın Hadley gibi masum bir çiçeğe aşık olmasına imkan yok. İtiraf etmeliyim ki, ilk
Senden Bir Parça
Senden Bir ParçaMichelle Gross · Ren Kitap · 2024343 okunma
Martin Luther
Almanya’da endüljans satımı Mainz eyaletinin genç başpiskoposu Albrekt’e bırakıldı. Albrekt Papa’dan, denetimi altına üç piskoposluk almış ve bu yüzden yıllarca süren borçlara girmişti. Ama Papa’ya para gerekiyordu! Başpiskopos sattığı endüljanslardan gelen paranın yarısını kendine alabiliyor, böylece de borçlarını ödeyebiliyordu. Bu yüzden
Reklam
256 syf.
10/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
*spoiler* "Uzay benim için her zaman bilinmez olmuştur. Filmleri, bilim kurgu romanları... Arthur C. Clarke, Tanrıların Arabaları... Ya burada olmam inanılmaz bir şey yani! Space Odyssey!" diyor ve başlıyorum. Sevgili İthaki yayınları, Tanrılar belanızı versin, saygılar. Birinci sayfa, birinci paragraf yazım yanlışları başlıyor.
Çocukluğun Sonu
Çocukluğun SonuArthur C. Clarke · İthaki Yayınları · 20213,426 okunma
Ateş, yakabileceği herşeyi yakana dek yanar — ancak o zaman söner...
Oruç Aruoba
Oruç Aruoba
... ilaç şirketlerinin kanıtları öylece çiğneyip ilaçları piyasaya sürmesi şaşırtıcı değilmiş, zira bu her zaman olan bir şeymiş. Ioannidis bana bu antidepresanların geliştirilme safhasından ağzımıza uzanan yolculuğunu anlattı. Süreç şöyle işliyordu: "Şirketler kendi ürünleri üzerinde gerçekleştirilen deneyleri çoğu zaman kendileri
İnsanlar mutsuz olmadıkça başkalarının mutsuzluğunu anlayamaz. Bir şeyler sürekli yanımızdan geçip gidiyor ancak pek bilemeyiz neyin ne olduğunu başımıza gelmediği sürece. Ne zaman başımıza gelirse o an anlarız elimizdekinin değerini, Mutluluk da böyle. Anca mutsuz olunca mutlu olmanın değerini anlıyoruz.
Reklam
nasıl bir çeviriyse olayların içine sürüklüyor adeta tarih romanı
“Sultan Mehmed’in ordusu Ankara’da toplanmıştı. Amir Bek geri dönmek istedi, ama Karamanoğlu bunu önledi ve dedi ki: Sultan benim bütün ülkemi elimden aldı, şimdi geri vermeli, o zaman Amir Bek ordusuyla Ankara’ya doğru yola koyuldu. Orada karşısındaki orduyla savaşa tutuştu, yenildi. Askerleri de kaçtı, Hasan’ın sürüleri, düşmanın yörelerinde Moğolların yaptıklarına benzer zulüm ve vahşette bulundular. Tokat kentini yerle bir edip halkını işkenceyle öldürdüler. Yenik düşen Akkoyunlu birlikleri Hasan’ın öğüdü üzere Suriye’ye sığınmaya çalıştılar, “çünkü onlar bizim dostumuz.” Ancak Suriyelilerin bu Türkmen yığınlarına hiç de sempati besledikleri yoktu, hatta onları soyup soğana çevirdikten sonra Halep’e yollayıp bir mağaraya tıktılar “ve orada hayvanlar gibi doğradılar.” “Batı Avrupalıların 16. yüzyıl sonlarına kadar Türk despotluğuna Asyalının direnme gücü olarak gördükleri Karamanlılara karşı Mehmed ilk darbeyi 1473’te indirdi. Karamanoğlu, Sultan’a teslim olmaktan başka çare bulamadı. Mehmed ikinci bir darbeyle Hasan’ı Doğu Anadolu’dan fırlatıp attı. 11.8.1473’te Mehmed onun ordusunun hemen hemen tümünü başkentte yok etti. Akkoyunlu ordusunda topçunun olmayışı ve örgütlenmesindeki köhnelik yenilginin baş nedeniydi. 1475’teki ikinci bir yenilgi Şah’ın tüm yayılma planlarını mezara gömdü.”
Bir insanı gözetlemek ne kadar da kolay, diye düşündü Rizzoli. Başkalarının bizi izlemekte olduğunu haber veren bir altıncı hissimiz yok ki. Röntgencinin gözlerini üzerimizde hissetmiyoruz asla; ta ki o harekete geçip hamlesini yapana kadar. Ancak o zaman başından beri burnumuzun ucunda olduğunu görüyoruz..
Sayfa 84 - Martı YayınlarıKitabı okudu
Sadettin Ökten
"... O halde ahlak felsefesinin dört temel öğesini sıralayabiliriz: Gaye (kemal), mesuliyet (sorumluluk), o sorumluluğa göre aksiyona geçmek için irade ve eylem. Şunu çok net olarak ifade etmek mümkün ki, ancak harekete geçtiğin zaman hayatınızda bir değişim olur; aksi halde sadece gayeniz vardır, sorumluluğunuz vardır; ama eyleminiz yoksa siz harekete geçmiyorsanız bir kademeden diğerine geçme imkanınız söz konusu değil..."
vakt, ikindi
... Yokuş aşağı akıyorsun. Güz yaprakları gibi. Hem dalındasın hayat ağacının hem de düşmeye hazırsın. Rüzgârı bekliyor gibisin. Hayatla bağların zayıflıyor. İnceldiğin yerden koptu kopacaksın. Sensizliğe alışıyor sevdiklerin. Terk ettiğin yerde o kadar da boşluk bırakmıyorsun. Daha az yer kaplıyorsun dünyada. Vakit ikindi. Kalbini kanatıyor kuru gül yaprakları. Tutunacak dal arıyor gibisin zamana karşı. Zamanın yükü ağırlaşıyor üzerinde. Gün daha kısa geliyor artık. “ yemin olsun ki ikindi vaktine, hüsrandadır insan ” Şimdi anlıyorsun. Çünkü yokuş aşağı akıyorsun. Dalından kopuyorsun. Hoyrat bir rüzgâr artık zaman. Geriye kalan ancak iman. Şimdi ikindi vakti. Secdeye koy alnını. Eğil Zamanın Sahibinin önünde. O'na konuş; dualarını fısılda. Sonsuzluğa fısılda hece hece.
Reklam
Sinirlenince aglayan bir insan oldugum için kendime kiziyordum. Bagiranlardan olmak isterdim. Bagiranlar, aglayanlardan çok daha iyiydi. Donup kaldigim için kendimden tiksiniyordum. Bana elini sürmeye hakki yoktu ve ben onu durdurmak adina hiç bir sey yapmamistim. Kelimeler, o çocuk için yeterli görünmüyordu. Ancak aletini tekmelemek ya da eline vurmak yerine, her zaman yaptigim gibi çenemi kapali tutmustum. Korkak olmanin bir isime yaramadigini ve karsilik vermemenin de bir seçenek olmadigin simdiye kadar ögrenmis olmam gerekirdi. Az önceki gibi durumlarda, bir karsilk vermek zorundaydim. Korkunun beni ele gecirmesine izin vermeyi bırakmam gerekiyordu. Kendimi savunma hakkim vardi. Kendimi savunmam, ortaligi karistirdigim anlamina gelmiyordu. Bunu biliyordum ama sorun şuydu ki; bir yüzlesme ya da kriz durumunda bedenim ve zihnim hep ayn incinmis içgüdüyle tepki vere- rek donup kaliyordu. Insanlar savas ya da kaç içgüdüsünden bahsediyordu. Bende ikisi de yoktu. Savasmak ya da kaçmak yerine donup kalyordum. Her lanet olayda böyle oluyordu.
Kolektif bilinçdışı ve arketipleri
Belki de bilinçdışınızın söylemek istediği şey o kadar can sıkıcı ki dinlememeyi tercih ediyorsunuz. İnsanlar bazı şeyleri kabul edebilselerdi muhtemelen daha az nevrotik olurlardı ancak genel olarak bu şeyler uygunsuz ya da can sıkıcı şeylerdir. Bu yüzden her zaman belirli bir miktar bastırma vardır ama asıl olay bu değildir, asıl olay onların gerçekten bilinçsiz olmasıdır, bilinçli olması gereken belirli şeyler hakkında bilinçsizseniz o zaman siz ayrıksınız demektir o zaman siz sağ eli sol elinin ne yaptığını bilmeyen bir insana dönüşürsünüz entelektüel insan için sorun budur.
Sayfa 66
Geberiyorum ve ağlıyorum
Geberiyorum ağlıyorum kendimi parçalıyorum mümkün mertebe hissettiklerimi aktaracağım satırlara ve umarım beni tanıyan biri okumaz bu yazdıklarımı çünkü duygularımı tanıdığım kimsenin bilmesini istemem, neyse bana ne ya biliyorsa bilsin Allah’tan saklamadığımı ondan mı saklayacağım Gerçek duygular 18 nisan 2024 Bir garip kimsesiz biriydin bu
Ancak sahip olduklarımız ölçüsünde var olur, ancak gerçekten yüz yüze geldiğimiz şeylere sahip oluruz; bir­ çok hatıramız, ruh halimiz, düşüncemiz, bizden uzaklara, yolculuğa çıkar, onları gözden kaybederiz. O zaman da, benliğimiz diye tanımladığımız toplamın içinde, onları hesaba katamayız. Ama onların, içimize nüfuz etmek için gizli yolları mevcuttur. Bazı geceler, artık Albertine'i neredeyse hiç özlemeden uyumuş­ ken, -insan ancak hatırladığı şeyi özleyebilir- uyandığımda, açıkça seçebildiğim bir hatıralar filosunu, bilincimin en belirgin sularında seyreder halde buluyordum. O zaman, bir gece önce benim için bir hiçlikten ibaret olan, şimdi açıkça görebildiğim şeyin ardından ağlıyordum.
“Alıştığımız yolun dışına çıktığımız zaman her şeyimizi kaybettiğimizi düşünürüz; ama yeni ve iyi bir şey ancak o zaman başlayabilir.”
Sayfa 1633Kitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.