Kütüphaneme göz atıp beni "yormayacak" bir kitap ararken, hakkında hiçbir fikrim olmayarak elime aldığım, ama beni ters köşe eden ve oldukça yoğun duygular hissetmeme sebep olan bir kitaptı. Kızılderili bir kadınla evli olduğu için toplum tarafından dışlanan Kabrero'nun, iki yıl evliliğinin ardından karısının ölmesi üzerine onu uygun bir şekilde gömme arzusunu anlatan ve yalnızca bir kaç günlük kısa bir süreyi kapsayan hikayesine tanık oluruz.
Kitabın ilk sayfaları bana yoğun bir acıma ve hayranlık hissettirmişti;
"Bir erkeğe, bir kadının ölüsünü koskoca bir dağdan aşağı sürükleten sevgi nasıl bir sevgidir ki ?" (58)
Fakat bu acıma duygum, eserin ortalarında gelişen ve anlamlandıramadığım bir olayla birlikte kendini yoğun bir öfke ve nefrete bıraktı.
"Nasıl acı çekeceğimi bile öğrenemeyecek miyim ?" (106)
Son olarak, bu karşıt yoğunluk kendisini kayıtsızlığa teslim etti ve sadece uzak bir gözle olaylara yalnızca tanık olmaya başladım.
"Yat sevgilim. Kıpırdama. Yat bir tanem. Seni içime gömdüm." (174)
Benim için aşkın ne olduğu değil, nasıl farklı şekillerde yaşanabileceğini, bir çeşit rahatsızlıkla öne çıkartan bir kitap oldu. Okuyup aşka bu tür bir bakışın uygunluğuna siz karar verin.
Keyif olsun.