Akşam geri verince bana gözlerimi
Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da
Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini
Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa
Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi
Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin
Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.
Önce bir kelebek görür gözlerin. Kelebeğin dansı, rengi, endamı kısacası her şeyi etkiler seni. Bir bakarsın artık kelebeği sevmeye başlamışsındır. Sonra şaşkınlıkla bir bakmışın kelebek, karnının içine girmiştir. O günden sonra sanki karnında kelebekler uçuyormuş gibi hissedersin. Neden kelebektir de başka bir şey değildir? Anlam veremezsin. Tek
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu rahmetine bağlamışım ben
Büyükse de isyanım, kötülüklerim,
Yüce Tanrı' dan umut kesmiş değilim;
Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın
Rahmete kavuşur elbet kemiklerim.
Tanrım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye
Bizi yedi kat yerin dibinden alıp sırtında götürürken zümrüdü anka kuşu
Budumuzdan et kesip veririz.
Sonra Kafdağı'na ulaştık mıydı
Kuş unutulur
Biz buraya say-i zatimizle çıktık, deriz.
Şu an sadece durmuş kararsızlığımın o ateşinde yanmamı bekliyorum, sonum ise bir Anka kuşu. Beynimin içindeki o pis savaşta kendimi biraz daha kaybetmeyi göze alıyorum. Ellerim donmuş, hayatım yanmaya devam ederken ben sadece beynimde ki onlarca bilmeceyi dışarı fırlatmaya çalışıyorum. Bazen diyorum kendi kendime keşke hayat uçurumu diye bir yer olsa; orada bütün sevmediğim her şeyi kendi ellerimle aşağı bıraksam. Ama en sonunda oradan atlayacak onlarca huyum değil sadece bedenim olacağını bile bile o uçurumun hayali ile duruyorum. Bir çeşit intihara giriyor değil mi? Ama yaşama hevesin öldüğünde zaten intihar etmiş olmuyor mu bu insan ruhu. Sadece yarım kalmış bir lanetli ritüel gibi durum. Ya ruhun ölü, bedenin lanetine boyun eğeceksin. Ya da ritüeli tamamlayıp ikisinin sonunu aynı yapacaksın. Her koşulda lanetlenmişsin küçüğüm seçim sadece senin… kendimi arayıp duruyorum, kendimi bildiğim hâlde.
~İrem Nur A.
Kimilerine göre Kaf dağı, dünyamızı çepeçevre kuşatan zümrütten bir dağ. Kimilerine göre dünyanın tam ortasında, semaya doğru uzanan büyük bir dağ. Fakat bu dağı kimin gördüğünü bilen yok. Oraya nereden gidilir, dünyanın neresindedir? Bunu
kimse bilmiyor. Bazıları Kaf dağının varlığını inkâr eder. Dünyada böyle bir dağ yok, derler. Anka'ya da aynı gözle bakarlar. Kaf dağında yaşayan bir kuşmuş. Hem de öyle bir kuşmuş ki konuşur, milyonlarca seneden beri yaşar, hiç ölmezmiş. Âlim kimselerin bile bilmediği şeyleri bilirmiş. Fakat onu ne gören ne de bilen var.
Son Cüret- serisinin sonuncusu olan "Anka Kuşu" öyle güzel öyle mükemmel bir anlatım. Ulu önderimiz Atatürk'ün cumhuriyeti nasıl kurduğunu, vefatına kadar yani 15 yıllık cumhuriyet döneminde nasıl büyük bir sıçrama yaşattığını, hiçbir ülkeden para almadan nasıl memleketimizi refah seviyesine getirdiğini anlatıyor
Tabi bununla da kalmamış; bu yükselişin nasıl durdurulduğunu, cumhuriyetimize, Atatürk'e yapılan suikastleri belgelerle anlatmış. Her sayfasında, her satırında demiyorum her cümlesinde her kelimesinde tüylerim diken diken okudum. İçim burkuldu bugün yaşadığımız döneme bakınca.
Umudum yine bir kurtarıcı beklemeden kendi kaderimizi çizecek kadar idrakımızı kullanabilmek!
Anka KuşuYılmaz Özdil · Sia Kitap · 2022653 okunma