*Bu yazı biraz benim hakkımda olacak. Belki de biraz sizin hakkınızda olur.
6 aylıkken konuşmaya, 9 aylıkken yürümeye, 3 yaşındayken okumaya başlayan bir bebektim. Ailem bu çocukta normal olmayan bir şeyler var diyerek beni İstanbul’da bazı yerlere götürdü ve oralarda değişik testlere tâbi tutuldum. Bu testler sonucunda gelen IQ seviyem
Kitaplara bu kadar maşukken, kitaplara hasret kalmak. Sadece kitaplarıyla değil, bence hayatıyla da devasa dersler veren yazar Cemil Meriç. Ben felsefe ya da sosyoloji pencerelerinden bakmadım bu kitaba, ideolojik gözlüklerle de okumadım. Edebi olarak seyran etmeye çalıştım Meriç’in dünyasını. Ve kaç gündür hayal etmeye çalışıyorum
Merhabalardan bir demet. ≈)
Öncelikle şu fes konusunu bitirelim, şöyle ki:
Fes takmak, 2'nci Mahmut döneminde zorunlu hale getirilmişti. O tarihte, dinciler ayaklanmıştı, fes'in gavurun icadı olduğunu söylüyorlardı. Hatta bu yüzden, 2. Mahmut'a gavur padişah diyorlardı. Oysa, fes'in kökeni Batı değildi, Kuzey Afrika'ydı,
Birazdan okuyacaklarınız, 'inceleme' adı altında birleşmemişlerdir. Kendimi gerçekten bildim bileli vaaz vermekten ve/veya birine bildiğimi doğru ya da gerçek olarak lanse etmekten uzak durmuşumdur. Çünkü, ne kendimi bir şey hakkında bilgi sahibi görecek kadar özgüvenim veya kibrim olmuştur, ne de karşımdakinin kendi başına arayarak bulabileceği
“Gül der ki yüzüm yüzlerden güzelken
Ezer suyumu çıkarırlar bilmem neden.
Bülbül de şöyle der ona sanki içinden:
Bir yıl dert çekmeden var mı bir gün sevinen?”
Ömer Hayyam, Horasan- Nişabur doğumludur. Hayatının büyük bir kısmı da burada ve Semerkant’ta geçmiştir. Selçuklu Sultanları ve Vezir Nizamülmülk Sarayında da görev yapmak istememiş,
"Kitap yakılan bir yerde sonunda insanları yakarlar."
~Heinrich Heine, Almansor, 1821 #39266561
Damarlarımda hissettim, düşlerimde hayal ettim, gözlerimle gördüm, yüreğimle yaşadım, yürürken düşündüm, okurken doyamadım, bir yandan hızlıca sayfaları çevirmek, bir yandan sayfalar bitmesin istedim. Vücuda
Ruhunuz, çoğunlukla mantığınız ve kararlarınızın, tutkunuz ve iştahınızla savaştığı bir savaş meydanıdır.
Mantığınız ve tutkunuz açık denizlerde seyreden ruhunuzun dümeni ve yelkenidir. Yelkenleriniz veya dümeniniz kırılırsa şayet, sarsılıp sürüklenmekten ya da denizin ortasında sıkışıp kalmaktan başka çareniz yoktur.
Mantık tek başına egemense, hapsedici bir güçtür. Tutkuysa ihmal edilmiş ve kendi yıkımına yol açan kor bir alevdir. Bu nedenle izin verin ruhunuz, yükseltsin mantığınızı tutkunun tepelerine. İzin verin tutkunuzu mantığınızla yönlendirmesine, her gün dirilmesine ve anka kuşu gibi doğmasına kendi küllerinden.
Öyleyse bırakın da ruhunuz, dilediği gibi şakıyabilsin diye tutku kadar yükseklere çıkarsın aklınızı.
Ve tutkunuzu da aklınızla yönlendirsin ki tutkunuz kendi küllerinden doğan Anka kuşu gibi her gün tekrar yaşasın dirilişini.