Ankara Kitap Fuarı İmza günüme tüm Ankara'lıları beklerim... Sizlerle tanışıp sohbet etmek isterim :) 25 Şubat 2018
Stand no B- 24 Karina Yayınevi saat 13:00 - 15:00 arası :)
... Anadolu, şatafatın ,gösterişin ,reklam ve palavraların hiç geçmediği bir diyardır. Burada umumi ölçüye göre iyi ve geniş yaşayan adamın adı batakçıdır. İddialı kimselere bir geveze nazariyle bakılır ve reklamcıya sadece yalancı denir.
Canım Aliye,Ruhum Filiz Sabahattin Ali'nin 1935_1948 yılları arası yazdıgı mektuplardan oluşmakta.
Kitap Sabahattin Ali'nin karısına ve kızına yolladığı mektuplardan başka bir şey olmamasına rağmen, yazılan bazı kitaplardan daha akıcı.
"Bana böyle şeyler yazma, sonra sana deli gibi âşık olurum,” demiştim, oldum işte... Sana bugün çılgın gibi âşığım. Senden ayrı geçen bu günleri cehennemde imişim gibi geçiriyorum. "
Bu cümleyi defalarca okudum ( Ve kimseye böyle birşey dememiş olduğumu farkettim )
Kafka'nın Milena'ya Mektuplar kitabını okuduktan sonra bu kitabı almıştım, zamanın sihrinde yazılan her mektup okunmaya değer bir eser taşıyor yaşanmışlık ve olağan duygular barındırıyor icinde.Bu arada öğrendiğim ilginç bir bilgiyi de paylaşayım. Kitaptaki mektuplarda geçen Sabahattin Ali'nin Ankara'daki evinin adresi, bugün bir işhanını gösteriyor; Kızılay Karanfil caddesindeki Dost Kitabevi
Bu binanın en üst katında yaşamışlar, Bazı şeyler arastirmaya değer Sizinde keyifle okuyacağınız bir kitap Mutlu Okumalar Dileklerimle..
"Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım. Fakat aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir bence…"
@Blue_spring
pandemiden sonra herkes bir kavanozun içinde yaşıyor gibi. sanki o zaman hepimiz öldük ve kurulu düşler içerisinde yaşıyoruz. dünya artık p.ö. ve p.s. olarak ayrılmalı. belki de dünya artık ayrılmamalı. bu kadar ayrıldığı, bu kadar sınırlar çizildiği yeterli. yakında evden çıkmak istemek için bile vize istememiz gerekebilir. yazın bunu, dediydi dersiniz. gerçi denilecek vakitler olursa bunu mu dersiniz, denecek onca şey varken. en iyisi ankara, harikalar diyarı, adrenalin ve biraz ölüm provaları. bu metnin neticesi yok ama şu var ki havalar soğumadan yaz geldi yahu. valla nolacak bu memleketin hali bazen kedilere bile şaşırıyorum düşünürken bazen at yarışında koşan atların kendi aralarında şike yapabilme ihtimallerini. genelde şaşırdığım şey şu oluyor, bu gökyüzü bu kadar ince olmasaydı üst katın gürlemesini yine de duyar mıydık ya da buradaki -dayı ayrı yazmasam kıyamet kopar mıydı? her şey çok kafa karıştırıcı farkındayım ama her şeyin karışık olması olaylar içindeki mesuliyetimi azaltır mı? keşke bana kıyak geçebilseydik. aslında bütün olay milattan sonra oldu. o zamana kadar insanlar bir şekilde yaşıyormuş. ondan sonra bir modernlik bir bilmişlik geldi dünyaya. ben bu bilmişliğe karşı biraz tuzu kuruyum çünkü bunlarla ilgilenmiyorum. işte böyle böyle olmuş. sözün özü şu ki, insan sevdiğinde dünyasına pus çöküyormuş fakat ihanete uğradığında puslara bile pusu kurası geliyormuş. öyle işte...