Yıldırım Bayezid'ı Ankara'da mağlûb eden Timur, Osmanlı'yı ancak birkaç yıl sürecek bir haraca bağlamıştı. Ondan sonra İlhanlılar. Timur'un yerine kendilerinin kaldığını söyleyerek bu haracı almaya devam ettiler. Bu haraç, 2. Murad Hân'a kadar verilmişti. 2. Murad zamanında tamamen toparlanıp güçlenmiş olan Osmanlı'nın paşaları, Sultan 'a:
-Padişahım! Bunlara ne diye haraç veriyoruz? Artık başımızdan defedelim!..." dediler.
Son derece akıllı ve firâsetli bir Sultan olan 2 Murad, bu hissi talep karşısında şu ibretli cevabı verdi:
"-Onlar bizim yukselişimizin ve şu anki kudretimizin farkında değiller. Şayet şimdi biz, istedikleri parayı onlara vermezsek, giderler, sıradan da olsa bir ordu toplayıp üzerimize gelirler. Gerçi mağlûb olurlar, ama müslüman kanı akar... Dolayısıyla siz onla ra istedikleri parayı şu an için verin! Zira para için müslüman kanı akıtmak istemem!
Ancak İlhanlı elçilerine öyle gösteriler yapın ve ordumuzun ihtişamını seyrettirin ki, sahip olduğumuz kuvvet ve kudretin farkına varsınlar da bir daha kendilerinden çok üstün olduğu muhakkak olan bu devlet-i aliyyeden haraç isteme cür'et ve cesaretini gösteremesinler!.."
Gerçekten de netice, 2. Murad Hân ın beyan ettiği şekilde tahakkuk etti.
Bu siyasi incelik, ne kadar büyük bir dehâyı ve İslâmî bir hassasiyeti sergilemektedir. Müslüman kanı akmasın diye, galip gelinecek bir harbi çok mâhirâne bir sürette bertaraf edebilmek, elbette ki Allah yolunda duyulan pek yüce bir mes'ûliyetin parlak bir tezahürüdür. İşte Osmanlı'yı yücelten en müessir âmillerden biri de bu zihniyettir!