Kendi özünden ödü kopuyor bazı insanların. Mensup oldukları milletten
haz etmeyenler olduğu gibi, kendi memleketinden, özünden, ailesinden, doğduğu, büyüdüğü, çocukluğunu geçirdiği şehirden utananlar bile var.
Bu ülke şehirlerden ibaret değil. Bunların ilçeleri, kasabaları, köyleri var. Bundan bir nesil öncesine kadar herkes şehre köyden göçmüşken, hâlâ köyünde yaşayan anası babası, hadi hadi olmadı dedesi, ninesi varken, nedir şimdi bu şehirli olma hırsı? Ben Ankara’da yaşıyorum, ben de soruyorum zaman zaman nerelisiniz diye insanlara. Yahu herkes mi Ankaralı? Ankara dediğin de bozkırın ortasında bir coğrafya neticede. Bir de İstanbullular var, onlar bir seviye daha üstün. İstanbulluyum diyor. Peki, aileniz diye soruyorsun. Ailem Mardinli ama
ben doğma büyüme İstanbulluyum! De ki ben Mardinliyim, Manisalıyım,
Uşaklıyım, Edirneliyim de, ne değişecek? De ki, oralıyız ama uzun yıllardır
buradayız de, ne değişecek? Sen sensin yine. İnsansın her şeyden önce.
Hani diyorlar ya, “herkes reis, kızıldereli yok”... Sahiden öyle. Herkes atadan dededen şehirli.
Özünden uzaklaşma mı, kendinden kaçış mı, yeniden var olma çabası mı?
Biz taşralılar, sıradan insanlar yani, kendimizi şehirlilerden aşağı, diğer
taşralılardan yukarı görmeyenler, memleketini ve gelip geçtiği yerleri bilen
insanlar buna tam olarak bir anlam veremiyoruz.
Oysa kabullenebilsek kendimizi, geçmişimizle, geldiğimiz yerle, bizi biz yapan insanlarla barışabilsek her şey daha kolay olacak. O zaman daha kolay çıkabileceğiz kendi yolculuğumuza.