Anladılar ki Allah isterse yakan ateşler yakmaz olur, Allah isterse tüm zahmetler rahmete, musibetler saadete döner. Allah izin vermezse, hiç kimse kimseye zulmedemez, etse bile etkisi olmaz.
Hak, hak yemeğe doymayan tefeci kuvveti kudreti ile altını üstüne getirerek canlı ölülere dönüştürdü ve yaşattıkları zulmü yaşasınlar diye onlara zulüm üretmek dışında çareleri olmadığı ve insanlığın bunu idrak etmesi için müddet vererek bitirdi. Onlar ise bunu biz daha bitmedik diye anladılar. Zulümlerini bu sebeple artırmanın peşine düşmüş bir çaresizlik içinde çırpınıyorlar. Eninde sonunda Türk insanlık adaletine teslim olacaklar.
Önder Karaçay
"sonra onun peşine düştüler ama bir türlü yakalayamadılar çünkü neye benzediğini bilmiyorlardı. Atticus, en sonunda onu gördüklerinde, onun hiçbir şey yapmadığını anladılar... Atticus, o çocuk aslında çok iyi yürekliydi."
"çoğu insan iyidir Scout. Onları nihayet görmeyi başardığında öyle olduklarını anlarsın."
Kitap okumaya karşı verdiğim uzun ve bunaltıcı aradan sonra bu kitabı okumak bana o kadar iyi geldi ki. İçimi sıcacık yaptı. Dünya problemlerine karşı çocukların bakış açısını görebiliyor olmak ve aslında onlar açısından hayatın ne kadar basit olduğunu görmek, büyüdükçe hayatı kendi kendimize zorlaştırdığımızı ve kurduğumuz önyargılarla korkunç ve adaletsiz gelecekler inşa ettiğimizi 358 sayfa boyunca okumak hem acı verdi hem de hayatı tekrar çocukmuşum gibi 358 sayfa boyunca okumak içimi ısıttı. Teşekkürler iyi günlerrr.
Bugün Hafız Osman hattı olarak bilinen Kur'an-ı Kerîm'in de yazarı olan meşhur hattat Hafız Osman 1642 yılında dünyaya gelmiştir. Fakir bir ailenin çocuğu olan hattat bir gün Eminönü'nden Üsküdar'a geçmek için kayığa binmişti. Üsküdar iskelesine gelince kayıkçıya para vermek için elini cebine attı ki, cebinde beş kuruş bile yok. Hemen cebinden bir parça kâğıt çıkarıp üzerine çok nefis bir Besmele-i Şerife yazıp kayıkçıya uzattı ve:
— Bu besmele sana armağanım olsun. Kusura bakma yanıma para almayı unutmuşum, dedi, kayıktan inip çekti gitti.
Kayıkçıya para lâzımdı. Elindeki kâğıttan pek bir şey anlamıyordu. İskeleye en yakın bir kahvehaneye girip başından geçenleri anlattı. Kayıkçının elinde besmeleyi görenler onun Hafız Osman'ın eseri olduğunu anladılar ve satın almak istediler.
Kahvede bulunanlar besmele yazılı kâğıdı almak için yarış ediyorlardı. Açık artırmaya çıkardılar ve en sonunda elli altına birisi satın aldı. Her günkü kazancının belki de elli mislini kazanan kayıkçı paraları cebine koymuş sahile doğru giderken, karşıdan o adamın gelmekte olduğunu görüp kayığına buyur etti. Hafız Osman kayığa binip karşıya geçince adamın parasını çıkarıp verdi. Kayıkçı:
— Efendim ne olur o besmeleden bir tane daha yazıverseniz, dediyse de Hafız Osman Üsküdar'daki arkadaşından gerekli yol parasını almıştı.
— Bana bak ahbap, biz o besmeleyi sabah çektik. O senin yedi ceddine de yeter. Bir daha da çekmeyiz, deyip uzaklaştı.