Ray Bradbury - Fahrenheit 451
Nedir bu Fahrenheit 451 sorusuna yanıtla başlayalım; kitap kağıtlarının tutuştuğu ısı derecesi. Konusu faşit yönetimin aydın kesimi hedef alması olayıdır. Nazi Almanya’sı, keza 1980 darbesiyle ülkemizde de kitaplar yakılmadı mı? Baskıcı tutumun yanında kişinin yaşadığı çıkmazı de es geçmemek lazım.
Kitabın konusunun geçtiği tarih çok ileri yıllar, itfaiyeciler yangın söndürmüyor, yakıyor! Hem de kitapları! Peki neden yaktığını sorgularsa ne olur veya bir kitap okuduğunda “hata yapıyorum” der mi? Bilim kurgu tarafından baktığımızda farklı isimlerde kullanılan mekanik araçlar olayı başka boyuta taşıyor.
Kitap zor ilerledi, bazen tıkandığım noktalar oldu. Konu çok iyi ama anlatım konusunda daha güzel olabilirdi. Yine de okuyup mantığını anlamak lazım.
“Kendine gel! Bu kitaplardaki insanlar asla yaşamadı.”
“İyi yazarlar hayata sık sık dokunur. Vasatlarsa elini hayatın üstünden çabucak geçirir. Kötüler hayata tecavüz eder ve onu sineklere bırakır.”
deli gibi uykum var nermin
gözlerimi tankerler boşaltıyor
gözlerini gözlerimden al
beraber bir şeylere bakalım
elimden hiçbir şey gelmiyor inan
elimi çabuk tutman lazım
ben ki
böbreklerimle hayata bağışlanmışım
anlamak istemediğim bir şey var gülüşünde
istimlak edilmiş gövden
ne kadar da kanlı duruyor sermayenin dişinde
böyle ru be ru
böyle eli belinde müteyakkız
sittin sene geçse anlaşamayız
beraber bir şeylere bakalım nermin
bakmayalım hiç birbirimize
Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen şu temsili hikâyeciğe bak, gör:
Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, her birisine yirmi dört altın verip iki ay uzaklıkta has ve güzel bir
Namaz öyle ki olmazsa olmazımız olmalı, insanın ruhunu ferahlatan, daralan kalbini genişleten bir nefestir. Böyle bir bilet varken değerini bilip güzel işlerde harcayalım. :)Kitabı okudu
"Garip şey diye düşündü. Gençlik hayattan o kadar müstakil, o kadar tek başına bir şey ki... fakat bunu anlamak için insanın biraz yaşlanması lazım..."
Sayfa 275 - Daha sonra Yaz Yağmuru öyküsünde de karşımıza çıkacak olan Sabri.
Richard Feynman adını duyduğum lakin tanımadığım bir fizikçiydi. Bir gün YouTube'da maddenin katı, sıvı ve gaz hallerindeyken; özellikle bir halden diğerine geçişte atomların hareketleri üzerine yaptığı bir konuşmada kendisine denk geldim ve hayran kaldım. Hayran kalmamın sebebi anlatımı, anlatırken yaşadığı mutluluk, ve anlattığına olan hayranlık idi.
Bu olaydan birkaç ay sonra ise kütüphanede elime geçirdim bu kitabı. Fizik yasaları üzerine eğlenceli bir anlatı diyebilirim. Karmaşıklığı ve matematikselliği dolayısıyla insanı sıkma potansiyeli fevkalade yüksek olan Fizik ve konuları, Feynman'ın anlatımı ile bir hikaye, bir masal havası kazanıyor.
Peki kitapta neleri anlatıyor? Mesela yer çekimi yasası. Bunun kuantum yasalarına uymadığını söylüyor. Hiçbir yasaya yüzde yüz doğrudur gözüyle bakamayacağımızı anlatıyor. Elektromanyetikten, yansımaya, ışıktan enerjinin korunumuna birçok yasayı irdeleyip günlük hayata endekslemeye çalışarak okurda bir farkındalık ve bilinç oluşturma derdinde Feynman.
Aklımda kalan en sarsıcı nokta ise şu oldu: Diyor ki üstad, neden evrenin çok küçük bir yerinde, çok kısa bir anında gerçekleşenleri anlamak ve çözümlemek için sınırsız sayıda bilgisayar mantık ve hesaplamalarına ihtiyacımız var ki? Neden böyle bir şey oluyor? Düşünmek lazım. Neden acaba?
Sonra mechul bir düşmanıyla kavga ediyormuş gibi hırçın bir sesle devam etti: “Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii hakklarıymış gibi insanlardan bir çok şeyler istedikleri için… Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil… Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Her hangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı bir av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek… Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz… Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle bunun için dost ola bileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok… Fakat bilmem… Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm…”
Seni tanımak, seni bir kerecik bile görmek, milyarla yıl yaşamaktan daha dolu, daha hazlı ve değerlidir. Seni anlamak, seni sevmek mühim ve aziz bir iştir. Zor da değil halbuki, ama insan olmak lâzım..
Hayatımızdaki bir çok yaşanmışlığın aynasıdır bu kitap.Bazı davalar vardır başta nedenini bilmeyiz sonra kabul edip sorgularız,hem kendimizi hem de davımızı.Aslında ne davamız vardır ne bize kendimizi sorgulatıp kendimizde hatamızın olduğu düşüncesi.Okurken sürüklenip gittiğim her sayfada kendisi açıklayamamış insan huzursuzluğunu iliklerime kadar hissettiğim kitabı herkese tavsiye ederim.Bu kitapta deniz manzaralı bir pencere gibi açıp bakmak lazım,okuyup anlamak yani…
DavaFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202153,1bin okunma
deli gibi uykum var, nermin. bir mengene ile şakaklarımı yeniden sipariş ettim kendime. urlarımı cellâdıma bahşiş bıraktım, zaten nereye uzansam ölüm. içime bir gardiyan kaçmış gibi ben koğuşlarımdan sana daraltılmışım. ipin koptuğu yerden boşanan bir çığlığınsın. iki el sıksan havaya, iki kuş düşer, verir kalbini ama beni bir bahane bulup da…