"Beni anlamaya ve kalbinde saklamaya çalış."
Normalde sezgilerime güvenirim; yanılmaz oldukları için değil, çok düşünüp taşındığımda, işin önünü arkasını fazla hesaplamaya çalıştığımda veya daha da kötüsü lehteki aleyhteki gerekçeleri zihnimde iki rakip sütun halinde sıralamaya kalktığımda, çok daha fazla yanıldığımı yıllar geçtikçe anladım da ondan. Bu nedenle artık iki akıl yürütme tarzı kullanıyorum. Birinde, kafam kazan gibi çalışıyor; aynı anda tüm etkenler içine boca ediliyor ve kafam onları benim haberim bile olmadan 'bilgiişlem'den geçirip nihai sonucu bana hap halinde teslim ediyor. İkinci tarzda, kafam adi bir mutfak bıçağı gibi çalışıyor; 'avantajlar' ve 'sakıncalar', 'duygusal yan' ve 'akılcı yan' gibi kaba kavramlar yardımıyla gerçekliği parçalara bölüyor, bu da aklımı biraz daha karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Kim bilir kaç kez mükemmel nedenlere dayanan feci kararlar almışımdır! Veya tam aksine, sağduyuyu hiçe sayan gerekçeler en güzel kararların yolunu açmıştır! Bu nedenle artık kendime şunu telkin ediyorum: Önce göz açıp kapayıncaya kadar karar ver! Sonra sabırla kendi içine yönel ve bu tercihin nedenlerini anlamaya çalış.
Reklam
"Anlaşılmaya çalışmadan önce, başkasını anlamaya çalış."
Sayfa 131Kitabı okudu
Biraz evvel sana bu mektubu yazmak için kağıt almaya gidiyordum. Caddenin bir tarafından öbür tarafına geçerken süratle geçen bir otomobilin altında kalmaktan -emin ol- bir mucizeyle kurtuldum. Ölüme bu kadar yaklaştığım hiç olmamıştı. Hadiseden sonra ne düşündüm biliyor musun. "Nahit bu mektubu alamayacak, burada söylediklerimden hiçbirini bilmeyecekti. Ölümümün kendisi için olduğunu aklından bile geçirmeyecek, belki de kötü kötü sebepler düşünecekti." İşte en çok buna üzülürdüm Nahit. Canım Nahitim, (artık sana bu kelimelerle hitap etmekten de çekiniyorum) beni bir parçacık olsun anlamaya çalış. Beni sev demek istemiyorum, sadece inan. Ömrümüzün sonuna kadar bana inanacağını düşünebilsem bundan duyacağım saadet bugüne kadar duyduklarımın en büyüğü olur. Bütün bu satırlar sana olan hasretimi, sana olan muhabbetimi, sensiz yaşamaktan duyduğum sonsuz ıstırabı anlatmıyor mu? Nahit, ölüyorum. Senden ayrı yaşamak beni mahvediyor. Ne olursun üzme artık beni.
Sayfa 169Kitabı okudu
Bir çok şeyin seninle ilgisi yok. Benimle de ilgisi yok. Ne kehanetle ne de lanetle ilgili. Ne DNA'yla ne de düzensizlikle. Yapısalcılık yüzünden olmadığı gibi, üçüncü sanayi devrimi yüzünden de değil. Hepimizin böyle çöküp gitmesi, dünyanın kurgusunun çöküş ve yitim üzerine kurulu olmasından. Bizim varlığımız o prensibin gölgesinden başka bir şey değil. Rüzgar eser. Hırçın rüzgarlar da vardır, insanın ruhunu okşayan rüzgarlar da. Fakat tüm rüzgarlar, gün gelir yitip gider. Rüzgar cisim değildir. havanın yer değiştirmesine verilen genel bir addır yalnızca. Kulak ver, metaforu anlamaya çalış.
İnsanlar da ülkelere benziyor; Sınırları var, yüzölçümleri. Yasaları var, bayrakları, ilkeleri. Kimi dağlık bir arazidir, Kimi kıraç, Kimi bereketli. Kimi dardır. Kimi engin göz alabildiğince, Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir. Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri. Sonuçta ne küçümse insanları kızım, Ne de önemse gereğinden çok. Ama anlamaya çalış. Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri. Ataol Behramoğlu
Reklam
Gözlerini kapat, elini yüreğine koy ve dinle. Ve lütfen anlamaya çalış. Özledim..... Bir şeyi herhangi bir şeyi özlemekten bahsetmiyorum sana. Seni özlemek diye bir şey var, nefes aldırmıyor insana.....!
"Kaşığı eğmeyi boşuna deneme. Bu imkansızdır. Bunun yerine sadece gerçeği anlamaya çalış. Bir kaşık yok. Bu yüzden eğdiğin şey kaşık değil, sadece sensin."
Anlamaya çalış beni, Sonya. Geçmişi bir kez daha yaşayacak olsam, sanırım bu cinayeti bir kez daha işlemezdim. Bir şeyi öğrenmem gerekiyordu çünkü. Başka bir şey yönetiyordu beni... Herkes gibi ben de bir bit miydim, yoksa bir insan mı, o anda öğrenmeliydim bunu, hemen o anda öğrenmeliydim... Sınırı aşacak gücüm var mıydı? Eğilip alabilir miydim iktidarı?... Korkudan tir tir titreyen zavallı bir yaratık mıydım, yoksa hakkım var mıydı?..
Sayfa 491 - İletişim Yayınları
İnsanlar
İnsanlar da ülkelere benziyor Sınırları var yüz ölçümleri Yasaları var Bayrakları ilkeleri Kimi dağlık bir arazidir Kimi kıraç Kimi bereketli Kimi dardır Kimi engin göz alabildiğince Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir. Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri Sonuçta ne küçümse insanları Ne de önemse gereğinden çok... Ama anlamaya çalış Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüz ölçümleri..
Reklam
İnsanları anlamaktan öte kendini anlamaya çalış. İnsanların kusurlarını bulmak sana zaman kaybettirir, kendini anlamaya çalışmak sana seni getirir!..
Resim