" Toz olmaktansa küle dönmeyi tercih ederim.
Olduğu yerde kalan mıymıntı bir gezegen olmaktansa, bütün atomları alev alev yanan ve ışıldayarak sönen bir göktaşı olmak isterim..."
der Jack London...
40 yıllık kısacık ama dopdolu bir yaşanmışlıkla geçen ömrünün birkaç satırlık muhteşem özeti...
Yaşadığı gibi de yazmış...
Martin Eden, Ruth'a olan ilahi aşkı uğruna, kendini ve yaşamını radikal bir değişime zorlayan, mücadele eden, okuyan, çalışan, uykuyu gözlerine haram eden... Kaba saba bir denizciden, yetkin bir yazar olarak, ulaşmak istediği yere ulaşan, fakat umduğunu bulamayan, aşkını yitiren, içinde bulunmak istediği burjuvazi topluluğun içyüzünü gören, umudunu, yaşama amacini kaybeden...Hayattan kopan, ne geriye dönebilen, ne yoluna devam edebilen... Hiçbir yere sığamayan Martin... Maviden gelip, mavinin derinliklerine sığınan Martin...
Ah be Martin...
Okuduğum en özel kitaplardan biri...
Kitaplığımin en güzel köşesinde yer bulacak, arada bakıp hatırlayacağım tebessümle, hüzünle...
Hemen her cümlesi öyle güzel, öyle derin, öyle nakış gibi, şiir gibi işlenmiş ki tekrar tekrar okunasi ve okutulasi bir roman...
Hayat felsefesinize katkısı olabilecek derin ve sürükleyici bir anlatım... Kendinize dersler çıkarabileceğiniz eşsiz bir kitap...
Jack London, her zaman olduğu gibi kendine hayran bırakmayı başarıyor...
Mutlaka ama mutlaka okuyun...
Keyifli okumalar :)
Kitapla kalın ...
Sevgiyle kalın ...