Dostoyevski okuma serüvenim İnsancıklar ile başlayıp devam etmekte. Öncelikle söylemem gerekir ki ilk kitabıyla başlamanın gerçekten katkılarını gördüm bu kitapta. Ayrıca çok yakında okuduğum Gogol-Müfettiş ve Tolstoy- Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik kitapları ve sonra da Shakespeare 'dan alıntılar,atıflar görünce çok mutlu oldum. Belki de bu sayede çok daha çekti beni kendine. Ani bir kararla başladım ama bitene kadar asla elimden bırakamadım.
~Neden mi?
Çünkü yanı başımda oturan bir Nelli, beni uzakta bekleyen bir Nataşa ve benden habersiz kaldığı için sürekli iç çeken bir Anna vardı. Hepsi gerçekti sanki. Vanya ile oradan oraya koşuyordum ,çırpınış içindeydim. Bir yandan Prens'i anlamaya çalışırken öteki yandan Alyoşa'nın akıbetini merak ediyordum.(İçten içe baştan beri bilsem de.) Kitabın hiçbir sayfasında "bu kadar da olmaz, çok saçma" ya da " ne gerek var böyle üzülmeye?" diyemedim. Çünkü hepsi sonuna kadar gerçekti. Bir roman yoktu karşımda hiç. Gerçek bir hayatı gözetliyordum.
Ezilenler'i okurken yer yer kitabı bırakıp ağladım. Boğazım düğüm düğümdü hep. Ezildim, aşağılandım, rahatsız oldum ve katlanamadım çoğu kez bu denli aşağılamaya. Hele o Nelli'nin yaşamı...
Okumayı düşünenlere kısa zamanda okumalarını tavsiye ederim.