Bir gün gardiyan bir mektup verir, dört duvar arasındaki Kamber Ateş’e. Mektupta ilk görüş günününe “Dünya gözüyle oğlumu son bir kez göreyim” diyen annesinin getirileceği yazıldır. Hoperlörlerden adının okunduğunu duyan Kamber Ateş, açılan hücre kapısından bir tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi renkler dünyasına kanat çırparcasına çıkar... Tel örgünün arkasında kardeşi durmaktadır...ve tabii ki bir de annesi! El kol işareti yapmanın alçak sesle konuşmanın yasak olduğu görüş gününde yaşlı kadın 7 yıl sonra ilk kez gördüğü oğluna sorar.. “Kamber Ateş nasılsın?” Kamber Ateş, “İyiyim can annem, iyiyim” karşılığını verdikten sonra yaşlı kadın yineler: “Kambe Ateş nasılsın?” “iyiyim, çok iyiyim, sizler nasılsınız?..” Kısa süren sessizliği kadının sesi bozar yeniden:“Kamber Ateş nasılsın?” İşte o an kardeşinin yol boyunca annesine yalnızca bir tümce ezberletebildiğini anlar Kamber Ateş. Yaşlı kadının ninniler söyleyerek büyüttüğü çocuğuna kendi diline seslenmesinin yasak olduğu salonun duvarlarında kocaman harflerle şu yazılıdır: “Türkçe konuş, çok konuş ...!
Sayfa 84 - Kültür yayınlarıKitabı okudu
Tarih yalan söylemez;
Annem, "Atatürk zamanında bizim ülkede de öyleydi. Hep ne olursa olsun kendi malımız, yerli malı kullanılsın istemişti Atatürk" diyor. Halk da öyle yapıyormuş, ama demokrasi diye ikinci parti gelince, görmemişler gibi dışarıdan ne varsa getirtilmeye başlan­mış. Karşılığında satılacak doğru dürüst malımız da olmadığından, elde avuçta olan paralar bitmiş. Bu kez bütün devletlerden borç is­temişiz. Şu son zamanlarda artık borç isteyecek ülke kalmamış, Al­manlara başvurmuşuz. Alman Maliye Bakanı gelerek, bizim hükü­ mete, aldığımız borcu ne yapacağımızı sormuş. Ona sağlıklı bir plan gösterilmediği için bırakıp gitmiş. Ben bunları pek bilemiyo­ rum; çünkü, derslerle uğraştığımdan, ülke sorunlarıyla hiç ilgilen­miyorum. Ama annemin "yeni savaştan çıkmış, yanmış yıkılmış bir ülkeden nasıl utanmadan para istenildi?!" diye üzüldüğünü biliyo­rum. Bunun arkasından bir olay annemi daha da çok üzdü. O da, birlikte çalıştıkları bir Alman profesör, anneme "Size borç vereme­diğimiz için çok üzüldüm, ama siz de hak verin! Alınacak borcun kendi ülkenize veya dünya ekonomisine nasıl bir yarar sağlayacağı gösterilemezse, o istenen borç bir tür dilencilik olmaz mı?" demiş.
Reklam
Kendimi koca dünyada yapayalnız buluyordum. Etrafımda insanlar vardı; dostlarım, kardeşim, annem vardı. Yine de yalnızlığı ilk kez bu kadar derinden yaşıyordum. Hiç kimse ya da hiçbir şey, yalnızlığıma son vermeye yetmiyordu.
Göl Öyküsü-Tamamı
Dalga beni gökteki kuşlardan, kumsaldaki çocuklardan, kıyıdaki annemden ayırdı. Bir yeşil sessizlik anı oldu. Sonra dalga beni göğe, kuma, bağırışan çocuklara geri verdi. Gölden çıktım, dünya beni bekliyordu, gittiğimden bu yana pek hareket etmemişti. Kumsala doğru koştum. Annem beni kürksü bir havluyla kuruladı. "Orda dur da kuru,"
Ignatius J Reilly - dayanamadım paylaşıyorum
Hiç düşünmeyen ve aldırmayan bir toplumda hayatımı kazanabilmek için dişimle tırnağımla savaşır, çöl botlarımın tabanını Fransız Mahallesi’nin eski, kaldırım taşı döşeli yollarında aşındırıp adi, tırtıklı lastiğe dönüştürürken, aziz (ama yoldan çıkmış), eski bir tanışıma rastladım. Bu yozlaşmış insana ahlaksal üstünlüğümü kolayca kabul ettirdiğim
“Melody alfabeyi, tüm harflerin seslerini ve yüzlerce kelimeyi biliyor. Kafasında sayıları toplayıp çıkarabiliyor. Tüm bunları son veli toplantısında konuşmuştuk öyle değil mi?” Annemin kendine hakim olmaya çalıştığını söyleyebilirdim. Öğretmen, “Abarttığınızı düşünmüştüm,” dedi. “Aileler konu böyle çocuklara geldiğinde her zaman gerçekçi olamıyor.” Annem, “Eğer onlara bir kez daha ‘böyle çocuklar’ diye hitap ederseniz, ben de çığlık atabilirim,” diye bağırdı.
Sayfa 54
Reklam
bir yükü atar gibi nefes verdim, hayır ağlamıyorum, iftira...
"Nina..."dedi Mick. "Size neden şimdiye kadar babalık yapacak yeterlilikte olmadığımı açıklamaya çalışıyorum." "Eğer gerçekten bir şekilde ebeveynlik yapmış olsaydın olayın yeterlilikle falan hiç alakası olmadığını bilirdin. Sence annem tek başına dört çocuk yetiştirecek yeterlilikte olduğunu hissediyor muydu? Bütün dünya
Sayfa 354Kitabı okudu
"Gel, içeri gidelim. Annem sana bir tabak hazırlar. Bir sürü şey var, bir sürü tatlı…“ Cesaret edemiyordum. Son zamanlarda çok çekmiştim. Kim bilir kaç kez duymuştum, çocuklarını, “sana kaç kez demedin mi, eve sokaktan kimseyi çağırmak yok!“ Diye parlayan anneleri.
ANNEME MEKTUP O günün bütün saatleri uğursuz. Sabahı aydınlatan seyrek ışık, sessiz zaman vurgusu... Ardı; içime karanlık, içime yıkıklık bir acı telaş, bir acı yankı etrafa boncuk boncuk alev alev gözyaşı saçılmışlık... Binbir uğultu içinde bir kötürüm ağıt... Nasıl yaparsın bunu bize, ellerinden emeklerini kokladığım, Gözlerinden
"Benim babanla sonum yok dedi annem" O ara beni iterek telefonu kaptı babam. "Ne demek sonum yok" dedi. "Bu kadar çocuğu ben ot başından mı topladım? Eğer sen istemiyorsan ben de istemiyorum. Hepsini götürüp yetimhaneye vereceğim." Cevap gelmeyince birkaç kez tekrar etti "alo, alo, alo. "
191 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.