İçerde konuşulanları duyabilmek için kulağımı kapıya, anahtar deliğine dayadım. Bütün ayrıntılarıyla annemin bir sözü kulağımda. Annem, babama diyor ki: - Oğlum yatılı okulda okuyor ya, onun için gözlerim açık ölmüyorum... Oysa ben okuldan kaçmıştım, bir daha da okula dönmek olanağım yoktu. O denli çok zaman geçmişti ki, dönsem bi­ le artık beni okula bir daha almazlardı. Benim okul kaçkını olduğumu ne annem, ne babam bili­ yordu. Annemi ölüm döşeğinde kandırmıştım; bu bana çok ağır geldi. Okuyabilmek, okula gidebilmek için çırpınmamın tek ve baş nedeni, işte kapı arkasından duyduğum, annemin bu son sözleridir. Kendimi anneme borçlu, sorumlu, yükümlü bulu­ yordum. Ne yapıp edip okumalıydım. Annem o sözleri söy­ lemeseydi, ben de o sözleri duymasaydım, bir daha hiç oku­ la gidemezdim, okuyamazdım.
Babamın sakin ve uyumlu yaratılışıyla gidiyordu bir şekilde evlilik. Babam; her ay maaşını annemin eline takır takır sayıyor, yol ve kahvehane parasını annemin layık gördüğü rayiçler üzerinden uslu uslu alıyor, etliye sütlüye katiyen karışmıyor, her türlü küfür, hakaret ve itilip kakılmayı sineye çekiyor, yine de anneme sesini çıkarmıyordu. “Deliyle deli olunmaz” sözü babamın diline pelesenk olmuş, evlilik yaşantısı bu felsefe üzerine inşa edil140 mişti. Uymuyordu babam anneme. Katiyen onun çektiği yere doğru gitmiyor, belki de elinden bir kaza çıkmasından korkuyordu. Yapmazdı ama annem başlı başına ağır tahrik unsuruydu. İnsanın sinirlerini etinden ayırır gibi sıdkını sıyırıyordu babamın. Ama adam asla gık demiyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse, babam annemden korkuyordu. Herkesin korktuğu gibi...
Reklam
En küçük bendim. Benden önce üç çocuk evlendir88 mişlerdi. Bu telaştan sıkılırlar ve beni kime olsa verirler diye düşünüyordum ama yanıldım. Annemlerle oturduğumuz evin tüm tesisat işlerine bakan ve babamın her zaman maharetini çok takdir ettiği, ancak herkesin Ayla Hanım dediği anneme Ayla Yenge demeyi tercih eden ve dolayısıyla annemin sinirlerini tepesine çıkaran güzeller güzeli İsmail'im; ilk mülakatta elendi. Annemin karan kesindi, İsmail’e kibarca kapıyı gösterdi. İsmail de “Senin kafan rahat olsun Ayla Yenge, evlenmeyiz” dedi ve çıktı gitti. İsmail’in bu sözü annemin laneti olacak, annemin kafası hiç rahat etmeyecekti. Benim içinse, eğer İsmail’le olmayacaksam kiminle evleneceğim zaten mühim değildi. Ver oradan bir çorap yaaa, ayağımı sıcak tutsun yeter, diyerek çorap eşi seçer gibi, eş seçtim kendime. Severim belki ileride dedim ama hiç ilerleyemedim.
Gerçek hayattan esinlenmiş etkileyici bir öykü…
Annem, evi, babamı ve bizi terk ettiğinde ben altı yaşında, abim sekiz yaşındaydı. Annemin babamı terk etmesini o yaşta bile anlamıştım da, bizi terk etmesini anlamamıştım. Anne çocuklarını terk eder miydi? Babam, annemi döverdi. Babam beni, abimi döverdi. Ben o yaşlarda babalar döver diye biliyordum. Babalar döver… Anneler olmayınca, evlerin
415 syf.
7/10 puan verdi
·
33 günde okudu
Kitapla başlayıp kitap bitse de devam eden hikayeye ithafen.
Kitabın ismi çok ikonik olmuş hep nerede ağladı diye düşünerek okumuştum. Kitabın sonunda anladım. Kitabı biraz süründürerek okudum hayatımın hararetli sürecine denk geldiğinden alıntılarım da bir o kadar hararetli oldu. Kitap bir erkeğin 40'ından sonraki andropozunu anlatıyor gibi olmuş. Buna tabii annemin meşhur bir sözü eşlik ediyor "Kırkından sonra kuduranı teneşir paklar." Josef bu konuda iyi yırttı. Bir yandan Mathilda'nın şefkatli fedakar oluşundan vazgeçemezken bir yandan da Bertha'nın genç ve çekiciliğine kapılıp başka dünyalara açılmaya çalıştı. Sonuç itibariyle ayran çay meselesi gibi her ikisiyle de olmadığını anladı josefciğim.
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202351,9bin okunma
Bu okula yalnız olmayı hayatımın merkezine alarak gelmiştim. Sevginin ve sevilmenin insanı zayıf düşürdüğüne dair güçlü bir inancım vardı. Çünkü sevgi, hangi türde olursa olsun, bana hiçbir zaman acıdan öte bir şey geturinemişti. Ancak Drystan, bu fikrimi yavaş yavaş yıkmıştı. Bana sevmenin zayıflık olmadığını, beni daha güçlü göstermişti. Yutkundum, evlenme teklifini kabul edersem, şu ana kadar kaldırdığım birçok kalkanımı parçalayacağımı biliyordum. Yıllardır kendime tembihlediğim onlarca sözü, yüzlerce gerçeği ve binlerce ihtimali silip atacaktım. Ancak hiç kimse bana Drystan gibi hissettirmemiş, aile hissi yaşatmamıştı. Kimse bana annemin ve ağabeyimin sevgisini bu kadar hatırlatmamıştı. İyileştirici bir sevgiydi onunki. Zayıf düşüren değil, güçlü kılan türden bir sevgi. Gölge Prens'in gözlerinde umut görüyordum. Koşulsuz sevgi, bir yuva hissi. Her şeyin yoluna gireceğine ikna eden umut dolu bakışların hemen ardında gördüğüm şey güvendi aynı zamanda.
Sayfa 413Kitabı okudu
Reklam
196 syf.
·
Puan vermedi
Almanya'da yaşayan gurbetçi bir ailenin, güzel başlayan ama acı biten Türkiye'ye doğru tatil için yola çıkmalarıyla başlıyor olaylar. Ömer 4. sınıfı bitirmiş, arkadaşları ve öğretmenleri tarafından sevilen, mühendis bir baba ile öğretmen annenin büyük çocuğu. Okullar tatile girince; memleket hasreti ağır basan aile Türkiye'ye
Küçük Kalp
Küçük KalpEmirhan Kalhan · Kutlu Yayınevi · 202410 okunma
Bazı Sözler
Annemin bir sözü vardı derdi ki ağır sözlerin yanında hafif kalma! yaşadıkça anlam kazanan baktıkça yeniden yorumladığım bir sözdü bu,demekteydi ki "ağır söz söyleyeceksen sorumluluğunu al ,ağır söz işiteceksen de kalbini güçlendir" demekti annem de biliyordu büyüyünce buna ihtiyacım olacağını...
248 syf.
9/10 puan verdi
·
14 günde okudu
Bir Moscarda, Bin Moscarda, Hiç Moscarda
Luigi Pirandello
Luigi Pirandello
, Nobel ödüllü İtalyan bir yazardır. Yazıtlarında ele aldığı temalar ve teatral öykünün yenilikçiliği öne çıkmaktadır. 20. yüzyılın en önemli oyun yazarlarından biridir. Çocukluğundan beri uykusuzluk çekiyordu ve genellikle geceleri yalnızca üç saat uyuyordu. Babasıyla da ilişkileri hiç iç açıcı değildi. İlk dönemlerinde sağlam bir
Biri, Hiçbiri, Binlercesi
Biri, Hiçbiri, BinlercesiLuigi Pirandello · İthaki Yayınları · 20214,029 okunma
Her ne kadar son zamanlarda -her durumda olduğu gibi- işin ticari boyutundan ötürü olsa da böyle bir günün varlığının bilinmesi ve kutlanması beni bir kadın olarak mutlu ediyor. Nasıl adım atarken iki ayağın dengesine ihtiyaç duyuyorsak aynı durumun toplumun ilerleyişinde de söz konusu olduğunu düşünüyorum. Adaletli ve dengeli bir düzen içinde her
Reklam
Oysa, annemin sözü ' Hayırli günlere kalasin' bir ömre sığdırılan latifeydi, sözlü zarafetti, belki de hayata hazırlayan hediyeydi. Böyle bir iltigatin karşısında ezilmek elzemdi.. Elbette ki; bu söze karşılık ' ne kadar seviyorsun?' dendiğinde, vereceğin cevap ' dünyalar kadar' sözü olacaktır. Vereceğim cevap yeter mi sana, yapılan İzzet ve ikram için... Kadir Yavuz/Köprü
336 syf.
·
Puan vermedi
DİPÇE : (Annesinin masallarına, onca yıl sonra hâlâ bağlı kalabilmiş yeryüzündeki ender insanlardan biri benim herhalde.)  “Bu kitap otobiyografik bir ilham kaynağı ama bir otobiyografi değil. » diyor R.Gary. Evet, çünkü yaşamının tüm ayrıntılarına değil annesine, o hiç kopmayan göbek bağına bir güzelleme bu kitap. Fedakarlığa, o tükenmez sevgiye
Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı
Şafakta Verilmiş Sözüm VardıRomain Gary (Emile Ajar) · Sel Yayıncılık · 2020323 okunma
Bütün günahkârlar cehenneme gidecekmiş yalan Arkadaşım Sarkis uçurtmamı yırtığından beri uğramaz oldu evimize cehennem yukarıdaymış, yalan Gökte bir şey yok bazı bulut ve güneş bazı ay ve yıldızlar görünür gecelerde Yalan hepsi yalan söyler hepsi de sadece annemin sözüne inanırım ben hiç yalan konuşmaz annem ve her gün aynı sözü söyler : CEHENNEM EVİMİZ OĞUL.
Resim