"Gençliğinizin baharında, size hiç özel yaşam hakkı tanımayan hatta verdiği “ev ödevini" yapmanızı talep ederek yuvanızda bile sizi izleyen bir kurumda her gün zil sesiyle, bir hücreden başka bir hücreye geçmek saçma ve yaşama aykırıdır."
Evet, kendi pedagojik kovanımızın vızıltısını dinlemekten cesaretimizin kırıldığı zamanlarda içimizdeki dalgalanma bizi önce suçlu aramaya iter. Milli Eğitim, zaten herkesin kendi suçlusunu kolaylıkla işaret edebileceği bir yapıya sahiptir.
"Anaokulunda bunlara doğru durmayı öğretmemişler mi yani?" diye sorar ilkokul öğretmeni, tilt
Kitle eğitimini iyileştirip sürtüşmelerinden ya da şeytanlarından kurtarma gücüne sahip olduğunu iddia eden devasa endüstriler gelişmiştir. Bu sihirli düşünce karnavalına bir de kar peşinde koşanlar takımı katılmıştır: Akademik kurumlar, ders kitabı yazım komiteleri, okul kurulları, sınav şirketleri, gazeteciler, öğretmen okulları, resmi eğitim daireleri, gözlemciler, koordinatörler, üreticiler, diplomalı öğretmenler ve idareciler, okulla ilişkili bir alay iş sahası. Okul kavramı üzerine çöreklenmiş, devlet tekeli sayesinde gelişen parazitlerin hepsi.
Kalıcı bir askeri örgütün ilk hedefi ulusal güvenliği savunmak değildir; ulusal zenginliğin bir kısmının, bir süreklilik içinde kendi personeline dağıtılmasını güvence altına almaktır.
Yazan, okuyan ya da aritmetik bilen hiç kimse fazla saygı görmez. Bizim ülkemiz konuşmacılar diyarıdır; en çok konuşmacılara para öderiz ve en çok konuşmacılara hayran oluruz.