Leyla Erbil'in Onur Behramoğlu'ya gönderdiği mektupların 2009-2010 dönemine ait bölümünden derlenmiştir.
9 Temmuz 2009
onur'cuğum,
ne hoş oldu seni elinde ritsos'unla tuzla'da görmek bilemezsin. turgut'u elbette tanıdım. tomris dolayısiyle de bir ara yakındık. çok iyi bir şair ama benim en çok edip'le yakın dostluğum vardı. belki duygusal
ne eski bir tango melodisi, ne de siyah önlüklü bir mektepli kız resmi, hayır beni on sekiz yıl evvelki o tatlı hatıraları alemine atan, gazetede götürdüğüm iki satırlık, kupkuru, alalade bir kiralık ilanı oldu.
o anda pendik sahilleri birden gözümde canlanıverdi. o köşk...o köşkün bizim bahçeye bakan penceresi...ve o pencereden mahinur...sarı
Yalnız Kadınlar Sokağı ya da Tara Sokağı kadınlarımızın mücadelesini, umutsuzlukları başarı ve başarısızlıkları çok güzel anlatan, sizi içine alan sıcak bir roman. Ama diğer yandan üst üste Maeve Binchy romanı gitmiyor. Mutlaka ara verilip diğer kitaplar okunmalı diye düşünüyorum.
Bu arada hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar'a, ateş hırsızlarına, Ernesto 'Çe' Guevara'ya ,Deniz gezmiş'e, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevismelere, sadece düşleyebildigimiz olamamazliklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz.
Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Biz de öldükten. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya...
#kazimkoyuncu #kazimisyandir #karadenizinasiçocuğu #sairceketlicocuk
Sana koşuyorum bir vapurun içinden
Ölmemek, delirmemek için.
Yaşamak; bütün adetlerden uzak
Yaşamak.
Hayır değil, değil sıcak
Dudaklarının hatırası
Değil saçlarının kokusu
Hiçbiri değil.
Dünyada büyük fırtınanın koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem.
Eli elimin içinde olmalı.
Gözlerine bakmalıyım
Sesini işitmeliyim
Beraber yemek yemeliyiz
Ara sıra gülmeliyiz.
Yapamam, onsuz edemem
Bana su, bana ekmek, bana zehir
Bana tad, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım
Sensiz edemem.
SAİT FAİK ABASIYANIK
Aslında kitabı dün bitirdim, bugün de Türkiye geneli elektrik kesintimiz nedeniyle ancak şimdi güncelleme yapabiliyorum. "Umut Dolu Bir Kalp" annemin kitap listesinde olan kitaplardandı. Distopya-bilimkurgu-fantastik (benim deyimimle muhteşem üçlü♥) kitaplarıma biraz ara verip farklı bir şey okumak isteyince elime aldım. Hikaye
Yüzü sarıydı, katıydı. Soluğu sıklaşmıştı. Sırtını karyolaya yaslayıp bir süre muşambayı kestiği yerdeki yıpranmış, renkleri koyulaşmış tahtalara baktı. Yıllar önce kimbilir nereden, nasıl getirip çakılmışlardı buraya. Bir dağda, ormanda tahtacı kadınlar biçmiştir. Erkeklerinin baltalarla, bıçkılarla devirdiği, budadığı, kabuklarını soyduğu,
Cilt I
Nikita Kruşçev
Nikita Sergeyeviç Hruşçov, doğru okunuşu Hruşçyov olan soyadı, Türkiye'de genellikle İngilizce Khrushchev yazımındaki gibi Kruşçev olarak telaffuz edilir. Stalin’ in ölümünden sonra 1953-1964 yılları arasında 11 yıl süre ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri olarak görev yapmıştır.
Anılarını iktidardan
Ankara okuma grubunun kasım ayındaki toplantısından biraz önce döndüm.Esasen birkaç saat kalıp kaçmayı düşünüyordum çünkü bu hafta kritik bir haftaya giriyorum (vize haftama). Lakin ortamın havası -gerçekte soğuk olmasına rağmen mecazda sıcak olunca- kolay kolay kopamadım. Bu ay için belirlediğimiz kitapları -Fareler ve İnsanlar,John Steinbeck ve Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451'ini- uzun uzadıya konuştuk, tartıştık, sorularımızı cevapladık. Okurken göremediğimiz detayları diğer arkadaşların anlatımlarında fark ettik. Ve hemen ardından yanımızda getirdiğimiz kitapları birbirimize ödünç verdik. (Ben yanımda getirmemiştim ama bir sonrakine birkaç tane getirebilirim unutmazsam.) Ve ardından birkaç saatlik sohbetimiz bal tadında sürdü de sürdü. Kısacası çok keyifli, (yok bu olmadı, ''Çok çok keyifli, tatlı, güzel, hoş, nacizane bir toplantı'' gerçekleştirdik.)
Ankara grubunun Kasım ayındaki toplantısına katılan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. (Tek tek isim de yazardım da şimdi hitapta kusur etmeyelim.) İçinde bulunduğum bulantılı zamanlarımda ve kapımı çalmak üzere olan ara sınavlarım öncesinde moralimin çokça yükseldiğini söyleyebilirim. Bugünüme keyif kattığınız için sağ olun, var olun efendim.
Dip Not: Haberi bekleyemedim. :)
Dip Not 2: Bu iletiyi on beş dakikadır yazıp silerek tereddütte kaldım ama yazmasam içimde kalarak yazık olacaktı duyguma.
İlk evladım Köksal 1969 yılında
ikinci evladım Serdar 1971
üçüncü yavrum Hakan 1973
dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti.
13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI...
Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,