Kleber süratle çadırdan çıktı. Boneparte bir süre arkasından baktı ve ağır adımlarla çadırın dışına doğru yürüdü. Yıkılmış kale duvarının önünde heybetleriyle duran Türk askerine baktı,kısır bir sesle mırıldandı. -Bu asker benim emrimde olsa,dünyada fethedilmedik ülke bırakmam.
Askerlerinin başına geçmiş olan Sultan, çadırını kurmak için Lyda Kapısına doğru tüm ihtişamıyla atını sürüyor. Ancak karargâhının önünde sancağını dalgalandırtmadan önce seccadesini yere sermelerini buyuruyor. Daha sonra ayakkabılarını çıkarıyor ve seccadenin üstüne geliyor, yüzünü Mekke'ye dönüyor ve üç rekât namaz kılıyor; arkasındaki eşsiz ordunun binlerce ve on binlerce askeri de aynı hareketleri, aynı ritmi tekrarlayarak Sultanlarıyla birlikte namaz kılıp dua ediyorlar ve Allahlarının, kendilerine güç ve utku bahşetmesini diliyorlar. Bu görkemli sahneden sonra Sultan ayağa kalkıyor. Tanrı'nın bu alçakgönüllü kulu, yeniden düşmanına meydan okuyan bir asker, yaman bir komutan oluyor. Sultan'ın "tellalları" davullar çalıp borular öttürerek bütün karargâhı dolaşıyorlar ve duyuruyorlar: "Kentin kuşatılması başladı."
Reklam
Söğüt/ Necdet Ekici
"Söğüt tefekkür irfanımızda ise bir Kızılelmadır. Tarihten geleceğe, aşiretten devlete uzanan, Ertuğrul Gazileri, Şeyh Edebalileri koynunda saklayan bir büyük ülkü. Alınları akıtmalı, ayakları sekili cins atlar üzerindeki atalarınızın dört yüz çadırlık bir aşiretle kurdukları devleti yaşatan ruh: Devlet-i ebed müddet."
Sayfa 55
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
Sayfa 142 - Ötüken
İstanbul'un fethini bir de Stefan Zweig'dan dinleyelim:
"Askerlerinin başına geçmiş olan sultan, çadırını kurmak için Lyda Kapısı'na doğru tüm ihtişamıyla atını sürer. Ancak karargâhının önünde sancağını dalgalandırtmadan önce seccadesini yere sermelerini buyurur. Daha sonra ayakkabılarını çıkarır ve seccadenin üstüne gelir, yüzünü Mekke'ye döner ve üç rekât namaz kılar; arkasındaki eşsiz ordunun binlerce ve on binlerce askeri de aynı hareketleri, aynı ritmi tekrarlayarak sultanlarıyla birlikte namaz kılıp dua ederler ve Allahlarının, kendilerine güç ve utku bahşetmesini dilerler. Bu görkemli sahneden sonra sultan ayağa kalkar. Tanrı'nın bu alçakgönüllü kulu, yeniden düşmanına meydan okuyan bir asker, yaman bir komutan olur. Sultanın tellalları davullar çalıp borular öttürerek bütün karargâhı dolaşıp duyururlar: 'Kentin kuşatılması başladı.' "
Acaba bu geceyi paylaşmanın, bu geceden herkese bir pay düştüğünü bilmenin yolu ne idi? Acaba İstanbullu Hoca Ali emmi ile, Ali emmi Sivas'daki Hacı Ömer, onbinlerce tepeden bir tepedeki çadırda yatan Mehmet Çavuşla aynı geceyi paylaştığını, kendine düşen uyku ve rüya payında, dua hakkı üzerinde, dileklerde, ümidlerde ortakları olduğunu düşünecek miydi?
Sayfa 204 - MEB YayınlarıKitabı okudu
Reklam
109 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.