Eşeklik işte
Fakir bir saka, o sakanın da bir eşeği vardı. Zayıf zavallı bir eşekti, sırtında yüzlerce yara vardı. Değil arpa ot bile bulamıyordu. Padişahın atlarının bakıcısı bu sakayı tanıyordu. Onunla eskilere dayanan bir ahbaplığı vardı. Bir gün sakaya rastladı: "Bu zavallı eşeğin hâli ne böyle, nerdeyse zayıflıktan ölecek." dedi. Saka yana yakıla anlattı: "Sevgili dost biliyorsun ki ben fakir bir insanım o sebepten bu zavallı hayvana bakamıyorum." dedi. Padişahın ahır başı: "Sen bu hayvanı bana ver birkaç gün padişahın ahırına bağlayayım ona padişahın atlarının yeminden vereyim, biraz düzelsin." dedi. Saka eşeği seve seve verdi. Eşeği alıp padişahın ahırına getirdiler. Eşek ahırdaki temizliği bakımı atların hâlini görünce: "Yarabbi, dedi. Bu nasıl iş bu atlar senin yaratığın da ben senin yarattığın değil miyim benim halime bak, bunların durumuna bak, böyle olur mu?" Aradan birkaç gün geçmeden savaş çıktı. Ahırlardaki atları çekip eğerlediler. Savaş alanına yolladılar. Günlerce süren savaştan sonra atlar döndüğünde her birinin vücudunda yüzlerce yara vardı birçok ok ucu hâlâ vücutlarında duruyordu. Atların ayakları bağlandı cerrahlar geldiler, başladılar atların orasını burasını yararak, ok parçalarını, mızrak uçlarını çıkarmaya. Bunu gören eşek, daha önce düşündüklerinden, söylediklerinden bin pişman oldu. Haline şükretti.
• Peygamber Efendimiz'in sadık dostu olan Bilál, ezan okurken "hayye" kelimesini Habeşli olduğu için Araplar gibi söyleyemez, "heyye" diye okurdu. Bazıları Peygamberimiz'e; "Ey Peygamber! İslam binası yeni kurulurken böyle bir hatalı söyleyiş doğru değildir." dediler. •Ey Allah'ın nebisi! Bilal'den daha düzgün sözlü bir müezzin bul! • Dinin daha başında, dini düzen daha yeni kurulurken ezandaki bu çağrıyı yanlış okumak ayıptır." dediler. • Peygamber Efendimiz'in öfkesi coştu da, gizli kalan lûtuflarından bir iki remiz söyledi. Dedi ki: "Ey münasebetsizler! Allah'ın yanında Bilâl'in 'he'si, yüzlerce 'hay- ye'den ve böyle dedikodudan daha iyidir. İşi çok karıştırmayın da, sırlarınızı açmayayım; evvelinizi ve âhirinizi söylemeyeyim. " Eger sen iyi duâ etmesini bilmiyorsan, eğer senin duâda tesirli nefesin yoksa, git de özü sözü doğru kardeşlerden dua iste!
Reklam
"İşte böyle.. İnsan acıyı tattıkça sevecenliği daha çok arar... Ama köhnemiş erdemlerimizin duvarları arasına sıkışan, birbirimize tepeden bakan bizler bunu anlayamıyoruz. Çok ahmakça, çok acı sonuçlar doğuruyor bu anlayışsızlık. Diyoruz ki, düşkün insanlar!. Ne demektir bu?.. Onlar da bizler gibi aynı kemikten, aynı kandan, aynı etten ve sinirden yapılmışlardır. Her şeyden önce insandırlar.. Yüzyıllardır işitip dururuz bu 'düşkün insanlar' sözünü. Ne saçma şey! Asıl düşkün bizleriz! Hem de adamakıllı düşkün!.. Kendini beğenmişliğin, mutsuz insanlara tepeden bakmanın uçurumuna düşmüşüz... O insanlar ki tek eksikleri bizden daha az kurnaz olmaları ve kendilerine iyi insan süsü vermeyi daha az becerebilmeleridir... Neyse... Bırakalım bunları... Bu Sözler o kadar çok söylendi ki, insan bir daha tekrarlamaya utanıyor!."
Sayfa 197Kitabı okudu
• Peygamber Efendimiz'in sadık dostu olan Bilal, ezan okurken "hayye" kelimesini Habeşli olduğu için Araplar gibi söyleyemez, "heyye" diye okurdu. Bazıları Peygamberimiz'e; "Ey Peygamber! İslam binası yeni kurulurken böyle bir hatalı söyleyiş doğru değildir." dediler. •Ey Allah'ın nebisi! Bilal'den daha düzgün sözlü bir müezzin bul! • Dinin daha başında, dini düzen daha yeni kurulurken ezandaki bu çağrıyı yanlış okumak ayıptır." dediler. • Peygamber Efendimiz'in öfkesi coştu da, gizli kalan lûtuflarından bir iki remiz söyledi. Dedi ki: "Ey münasebetsizler! Allah'ın yanında Bilâl'in 'he'si, yüzlerce 'hay- ye'den ve böyle dedikodudan daha iyidir. İşi çok karıştırmayın da, sırlarınızı açmayayım; evvelinizi ve âhirinizi söylemeyeyim. " Eger sen iyi duâ etmesini bilmiyorsan, eğer senin duâda tesirli nefesin yoksa, git de özü sözü doğru kardeşlerden dua iste!
Sayfa 193Kitabı okudu
İşte tam böyle
...şiddet hikâyeleri bu sınırların dışında seslendirilmediği sürece görmezlikten gelinirken, hukuki ve dini kurumların umursamazlığı dahil bu görmezlikten gelme sürdükçe sesler de boğuluyor, kısılıyor.
Anlatsana bana hepsini!.. Koy başını göğsüme, böylece, ellerin avuçlarımın içinde bana anlat. İstersen ağlaya ağlaya anlat... Yahut dur, niçin anlatacaksın? Sen söylemeden de ben bilmiyor muyum sanki? Ben seni böyle de anlamıyor muyum? Hem belki daha iyi anlıyorum. Hiçbir şey söyleme, söyleyeceklerini baştan aşağı biliyorum. Seninki de bütün diğerleri gibi değil mi? Bütün diğer hikayeler gibi... Hiç farkı yok... İşte bunun için güzel, bunun için büyük... Kendisine benzeyen binlerce hikayeden hiç farkı olmadığı için büyük... Zaten bu hikayeler, bu birbirine çok benzeyen hikayeler en asil olanlarıdır.
Reklam
462 öğeden 341 ile 350 arasındakiler gösteriliyor.