Cenâb-ı Faruk'un oğlu Abdullah (r.a.), bir deve satin aldı ve onu evvelâ meralara sürüp iyice besledi. Deve devlet meralarında iyice semizlendikten sonra Abdullah onu pazara getirdi ve satılığa çıkardı. Bir adamla pazarlığa tutuştu. Tam bu sırada hak ve adalet güneşi Hz. Ömer (r.a.) oraya geldi ve sordu:
- Bu semiz deve kimin?...
Oğlunuz Abdullah’ın !
Hemen oğlunun karşısına dikildi:
-Yâ Abdullah! Bu deveyi böyle nasıl besledin ki, bu
kadar semizlenmiş
Hz. Abdullah tatlı tatlı gülümsedi ve saf saf konuştu:
- Meraya sürdüm aziz babacığım! Orada iyi otlamış olacak ki, bu kadar semizlenmiş.
Gönüller aydınlatan din büyüğü ve koca devletin reisi
Cenab-ı Ömer (ra)'in iman aynası berrak yüzünde nokta nokta elmas ve kafasında dügüm dügüm düşünce... Sonra tane tane söz:
- Ya Abdullah! Bu deveyi sattıktan sonra ana parasını kendin al, ticaretini derhal bana getir, hazineye yatıracağım!
Abdullah'ta hayret, dehşet, ibret:
- Niçin ey aziz babam?
Hazret-i Ömer'in dudaklarında işık ışık bir tebessüm, dilinde hakikat incileri ve irfan elmasları:
- Herkesin devesi iskelet halindeyken senin devenin bu kadar semizlenmiş olması bir tesadüf değildir. Senin deveni merada görenler, «Aman dokunmayın, halifenin oğlunun devesidir. Şurada sulansın, şurada da otlasın” diyerek hilafet makamımız senin devenin iyi otlanmasına vasıtalik etti. Devende nüfuzumuzla semizlenmiş oldu. Bu sebeple deveni satın aldığın fiat olan sermayesini al, nüfuzumuzla elde edilmiş olan semizleşme parasını hazineye devret!