Ama mahzundu Efe…
Ufacık yaşına rağmen içinde kış olmuş mevsimlerden sebep, sözleri üşüyor olsa bile bize hep bahar gülüşü. O kozasına saklanmış bir kelebek, tırtıl olmadan kelebek olmayı öğrenmiş bir çaresiz…
Kanadı yerinden sökülmek istenirken kırılmış, minnacık canı örselenmiş, bedeni daha şimdiden bu hayat tarafından yaşlandırılmıştı. Küçücük bedeninde, kocaman bir adam saklar olmuş, çocukluğunu daha yaşamadan eski bir elbise gibi maziye asmıştı.
Olgun, durgun, anlayışlı, mütevazı ve suskun… Bir çocuğa yakışmayan ne kadar vasıf varsa onda yer bulmaya, birçok adamda olmayan olgunluk, düşüncelerine sirayet etmeye başlamıştı.
Gözlerinin ehlileşmiş mavisine sinmiş vurgunluk, kirpiklerinin teline asılı kalmış çocukluk ve yaşından önce büyütülmüş ruhu, hep yaralı, hep eksik, hep geriden… Ve yoksul!
Büyümemişti Efe. Daha gün görmeden büyük doğmuş bebek gibiydi. Çocuk olmadan, adam olmuştu. Babasının ölümüyle ufacık omuzlarına kocaman yükler binmiş, kapı gibi dimdik olmadığı halde öyle durmayı, daha minnacık yaşında bek olmayı öğrenmişti. Hür olmayı, asi olmayı, yaramazlık yapmayı daha başlamadan unutmuş, o büyümeden adam olmuştu.