Dünyayı küçültürken kendimizi de küçültüyoruz. Gökdelenler, nükleer başlıklar büyüdükçe biz köşemizde büzülüyoruz. Eşya ile, dünya ile var olan irtibatımız; âlemin ritmi ile olan bağlantımız zedeleniyor.
Genciz biz.
Aktif, dinamik, heyecanlı.
Kanımız kaynıyor: bir yanda nescafemiz, öte yanda çayımız buğulanıyor. Önümüzde akışkanlar mekaniği, ardımızda uluslararası ilişkiler. Her sokağa aktığımız da bir aşık-ıslatan karşılıyor bizi. Polisler hüviyet soruyor, gülümsüyoruz. Bastığımız asfaltlardan çimenler fışkırıyor; kazara bir martının ardından bakıversek, istikbal göklerden yere iniyor. Genciz ya; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bakıyor işlerimize. Bu yüzden olacak bir grafik eğrisine tutunarak iniyoruz hayatın arenasına. Flaşlar patlıyor ve bayraklar dalgalanıyor.
Kimse yalan söylemeyi bilmediği için hava kirliliğinden habersizdik. Günler, geceler, mevsimler, yıllar bölünmemişti. Tayin edilen zamanın sapkın kelepçesi bileklerimize geçmemişti.