Karabekirin kehaneti gerçek mi oldu?
Hayat Hanım anlatıyor. · Peki, Karabekir devrimler konusunda ne düşünürdü? «Babamın Atatürk devrimlerine karşı olduğunu zannedenlerin hatası şurada: Babam devrimlere karşı değildi. Devrimlerin hepsini kabul ediyordu; bütün devrimleri de beğeniyordu. Babamın itirazı, devrimlerin yapılış şeklindeydi. Babamın arzusu, devrimlerin ilelebet kalabilmesi için tepeden inme değil, zorla değil, halkı eğiterek · yapılmasıydı. Devrimlere karşı değildi. Yapılanlar zorla yapıldığı için devrimlerin yerleşmemesinden korkardı. O yıllarda belki başka çarede yoktu. Sanmasınlar ki, Karabekir devrimlere karşıydı. Devrimlerden o kadar ilerisini düşünüyordu ki, (50-60 senelik olmasın. Bunlar ilelebet olsun) istiyordu. (Zorla yapılan, halkı eğitmeden yapılan devrimler geri teper) derdi. Korkusu buydu. (İmkânını bulunca, gene biz bunu yaparız, gene bunu giyeriz derler) derdi. (Ellerine imkân geçse her tarafı kara çarşaflılar alır) derdi.
Erbakan'ın Babası...
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 1919'da Anadolu'da baş­latılan, 1923 yılında zaferle sonuçlanan Ulusal Kurtuluş Savaşı'na Mehmet Sabri Efendi'nin katılıp katılmadığı konusunda elimiz­ de bilgi yok. Ancak Ağır Ceza Reisliği görevine Cumhuriyet'ten 18 sonra da devam eden bir hâkimin emperyalistlere karşı yapılan ulusal mücadelede yer almadığı düşünülemez... Yine tahmin edebiliriz: Ağır Ceza Reisi Mehmet Sabri Efendi, Cumhuriyet Türkiyesi'nin hâkimiydi. Bu nedenle hilafet ve saltanat isteyen şeriatçılara karşı uygulanan Takrir-i Sükûn Kanunu'nu tatbik eden ilk hâkimlerdendi. Keza örneğin şapka reformunu istemeyenlere karşı Kırşehir, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Rize ve Giresun'da gezgin olarak kurulan İstiklal Mahkemesi üyelerine, Mehmet Sabri Efendi'nin yardım etmediği düşünülemez. "Yardım etmiş­tir" diyorum çünkü bu mahkemenin üyeleri meclis tarafından seçilen milletvekilleriydi.
Sayfa 18 - Kırmızı Kedi Yayınevi: Birinci Basım: Şubat 2013 / (Mehmet Sabri bey Necmettin Erbakan'ın Babası)Kitabı okuyor
Reklam
Çok Partili Sistem Üzerine
Devlet riyasetine gelen zat, bilhassa muktedir, faal olur, devlet ve millete kendi şahsına muhabbet ve takdir kazandıracak büyük hizmetler yaparsa, zahiren meclis vaziyetine ve cumhuriyet şekline gayet hürmetkâr ve itaatkâr görünürse, tehlike büyür. İstenmediği hâlde devletin hakikatte mahiyeti değişebilir. Bu yeni mahiyetin yeni ismini takınması
Sayfa 42 - Gaius Octavius
Atatürk de Birinci Dünya Savaşı'nda Churchill komutasındaki İngiliz Kraliyet Donanması ve ona eşlik eden İngiliz, Hint, Avustralyalı, İtalyan, Japon, Yunan, Rus, Portekiz ve Romen kuvvetlerine karşı Gelibolu'da mücadele ederken askerlerine maaş ve rütbe vaat etmemişti. Onlara ölmeyi emretmişti. Dizanteri ve difterinin kol gezdiği, sinek yığınları ve cesetlerin her yanı kapladığı bu savaşta Anadolu'nun dört bir yanından gelen askerler ve siviller birlikte omuz omuza çarpıştılar. Şan, şöhret ya da para yoktu. Hepsi sadece bu hikâyenin bir parçası olabilmek üzere oradaydı. Arpa ve üzüm hoşafı menüsünden oluşan kumanyalarıyla iki yıl boyunca savaştılar. Hiçbirinin arkasında Stalin'in Stalingrad'da kendi askerleri ardına dizdiği PPSh-41'ler yoktu. Halk emperyalizme karşı olan bu mücadeleyi gönüllü olarak sonuna dek destekledi. Bağımsız bir Türk devleti kurmak adına Samsun'a çıkan Atatürk "Benim hiçbir mali gücüm yoktu. Sadece Türk milletinden aldığım güçle yola çıktım." diyerek koskoca bir cumhuriyet kurdu. Ancak günümüzde çoğu girişimci yatırım almadan şirket bile kuramayacağını düşünüyor.
Sayfa 39 - Alfa KitapKitabı okuyor
Cumhuriyet ve devrimleri yeni Kubilaylar koruyacak, Atatürk'ü yeni Kubilaylar yaşatacaktır.
Sayfa 8
5 dk güldüğüm alıntı (irşad : doğru you gösterme)
Akşamları eğer başbakan veya bakanlardan biri ciddî bir mesele getirmişse ve gizli bir işse: - Lütfen bana biraz müsaade ediniz, der, bir odaya çekilip konuşur, sonra gelir, yahut gizli bir şey yoksa başbakan veya bakanı yanındaki iskemleye oturtarak görüşür, sonra arkadaşlarına dönerdi. O akşam başbakan Londra Büyükelçimizin bir raporunu getirmişti. Aramızda, şimdi hatırımdan çıkmış olan, bir mesele vardı: Devlet reisi ve başbakan rapor üzerine bir müddet konuştular, nasıl cevap yazacaklarını kararlaştırdılar. Sofraya çevrildiler. Tam o sırada sofranın hayli altında oturan dalgınca bir şairimiz, Celâl Sahir Mecliste söz ister gibi, elini kaldırdı. Atatürk: - Bir şey mi söyliyecektiniz? Buyurunuz, dedi. - Efendim, meseleyi yanımızda açık görüştüğünüze göre bize de söz hakkı veriyorsunuz demektir. Şunu arzetmek isterim ki İngilizler başka memleketlerle münasebetlerinde bilhassa, hatta yalnız kendi menfaatlerini düşündükleri meşhurdur. Sustu: - Bu kadar mı efendim? - Evet! - Yüksek irşadınızdan dolayı gerek kendi namıma, gerek cumhuriyet hükûmeti namına zât-ı âlinize teşekkür ederim. Şairimiz hiç aldırmadan: - Estağfurullah efendim, dedi.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.