Bizim ev Çiçek gibi donanacak, ben varışın.Yaz bahar ayında dağlar nasıl nennilenir çiçekten,bizim ev öyle olacak....Bizim köyü dersen, tüm çamlık.Dört bir yanı kamalak kokar, çam kokar kardaş! Pınarların suyu abı- hayat akar.
Bir sarı çiçek bulmalı şimdi.Oturup başına bir türkü söylemeli :
‘’Ben bağrımı toprak sandım taş imiş / Meğer taşa tohum ekilmez imiş .‘’
Bir sarı çiçek olmalı şimdi.Başında türkü söyleyen adama dönüp bir şiir okumalı :
‘’Taş taş değildir bağrındır taş senin / Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin.’’
Yürüyordum. Yürüdükçe de açılıyordum. Evden kızgın çıkmıştım. Belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. Olur, olur! Mutlak tıraş bıçağına sinirlenmiş olacağım.
Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekâlâ bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağsaydı... Ya otların yeşili mor, ya
Empedokles'e göre doğada dört ilk madde ya da kendi deyişiyle "kök" vardır: toprak, hava, ateş ve su. Doğadaki değişimler bu dört maddenin birbirine karışıp ayrışması sayesinde gerçekleşmektedir. Çünkü her şey toprak, hava, ateş ve sudan meydana gelmiştir, ama karışım oranları farklıdır. hava, ateş ve sudan meydana gelmiştir, ama karışım oranları farklıdır. Bir çiçek yada hayvan öldüğünde, dört ana madde birbirinden ayrılmış demektir. Böyle bir değişikliği gözlerimizle görüp izleyebiliriz. Ama bir yandan da toprak ve hava, ateş ve su hiç değişmeden kalır, yer aldıkları karışımlardan hiç etkilenmezler. Yani "Herşey" değişiyor demek, doğru değildir. Aslında bir şeyin değiştiği yoktur. Dört değişik maddeyi karıştırıp ayırıyor, sonra yeniden karıştırıyoruz -bütün olup biten bundan ibaret işte. Bunu bir ressamın yaptıklarıyla karşılaştırabiliriz. Eğer ressamın elinde tek bir renk, diyelim ki kırmızı varsa, yeşil ağaçların resmini yapamayacaktır. Ama eğer sarı, kırmızı, mavi ve siyah boyalara sahipse, bunları farklı oranlarda karıştırarak yüzlerce
değişik renk elde edebilir.
Mutfak işleri de bir başka örnek. Dolabımda sadece un varsa, kek yapabilmek için sihirbaz olmam gerekir. Ama hem yumurta ve un, hem de süt ve şeker bulunuyorsa, bu dört hammaddeyle çeşit çeşit kekler pişirebilirim.
İki gözünde iki zindan
On parmağında on çeşme nur
Yüreği yanmış tutuşmuş
Sivas'tan bir âşık gelir.
Kara diken tırmalama yüzünü
Deli poyraz köstekleme hızını
Dağlar taşlar incitmeyin dizini
Yedisinde kaybetmiş iki gözünü
Sivas'tan Âşık Veysel gelir.
Sekizinde düzenlemiş sazını
Dokuzunda düşmüş garip yollara
Sazını banmış sözünü
Acısını, sızısını ekmeğine katık etmiş
Pençe vurup sarı teli inletmiş
Dağlar çiçek açmış Veysel dert açmış
Elinde sazı var dut dalından
Bir kara gün dostu tutmuş elinden
Dağlar taşlar hoşnut kalmış dilinden
Yol verin ağalar yol verin beyler
Bu gelene Veysel derler.
...