Bize acı veren sadece kaslarımız ve gövdelerimiz değildi; kimi zaman zihinlerimiz çarpık kollarımız ve bacaklarımızdan daha çok ilgiye ihtiyaç duyuyordu..
Artık elimde bir boya fırçası vardı, kırık bir tebeşir parçası değil. Ama anlam değişmemişti; dış dünyayla iletişim kurmak için yeni bir yol keşfetmiştim, sol ayağımla konuşmak için yeni bir yol.
Yazar olmak istiyorsam, yazmayı öğrenmem gerektiğini söyledi. Yazmak resim çizmek kadar zor bir sanattı, birinin bunu başarması için pratik yapması ve kendisine ait bir tarz geliştirmesi gerekiyordu.
Bu yenilmişlik duygusuyla mücadele etmek istiyordum, yenildiğimi hissetmekten nefret ediyordum. Öte yandan, var olduğunu sandığım küçücük iradem ve isteğim bile bir anda uçup gidiyordu.