Türk tarihi bir bütündür. Devlet denilen nesneler ayrı hükümdar hanedanlarıdır. Böyle olunca 16 Türk devleti masalı kendiliğinden yıkılır ve birbirinin devamı olan hanedanlarla Türk tarihindeki birlik karşımızda parıldar. Türk tarihinin «Devletler» adı altında parçalara bölünmesinin milli psikoloji üzerindeki yıkıcı tesirini kimse düşünmüyor.
Sayfa 64 - 16 Devlet Masalı ve Uydurma BayraklarKitabı okudu
Ankara Acıları
bu esrar senin midir,yoksa gemilerin mi hemen hergün bir yıldız kayıyor gözlerinden gözlerin kan ağlayan deniz kadar derin mi yoksa habersiz misin ruhumun kederinden ah, bagrımda pütürlü bir bıçak kadar keskin tabutumu bekliyor ankara acıları bu ne bir aşk masalı, nede heyula ve kin dumanlı bir çöküşün en kara acıları
Reklam
ah, bağrımda pütürlü bir bıçak kadar keskin tabutumu bekliyor ankara acıları bu ne bir aşk masalı, nede heyula ve kin dumanlı bir çöküşün en kara acıları
Alın size edebiyat dedikodusu.
Bedri Rahmi "Karadut" şiir kitapçığını Karadut Hanım'ın (Asıl adı Mari GEREKMEZYAN olan bir Ermeni heykeltıraş) ölümünden iki yıl sonra, 1948'de kendi olanaklarıyla, can dostu, çocukluk arkadaşı rahmetli Rüknettin RESULOĞLU'nun da aracılığıyla bastırmış, tanesini de yüz kuruştan satmıştır... Bu kitap bir bakıma Karadut
Sayfa 62 - Oğlu Mehmet EYÜBOĞLUKitabı okudu
Fatma
Fatma Ankara Hastahanesinde çalışıyor. Trabzonun Kütkü köyünden gelmiş. Ufacık tefecik daha. «Yaşını biliyor musun?» diyorum. «On dört» diyor. «Peki ama on dört yaşında almazlardı seni buraya, nasıl oldu?» «Babam on sekize çıkarttı.>> Yaşı on dörttür ama, bırakmamışız on dörtte. Çalışıp para kazanmak için dört yılı bir günde yaşayıp on sekize basıvermiş kızcağız. Sararıp solmuş ekmek uğruna. Babasının kör isteği uğruna, ayakta kalabilme uğruna kızlığından önce çocukluğunu, saflığını, tombulluğunu vermiş. Körpe bedeninin gelişmesine setler çekilmiş Fatma'nın. Bir ak önlük beribenzer. Bir ak örtü başına. Bir elinde su leğeni, bir elinde fay kutusu. Odalar, odalar. Musluklar, banyolar, pencere camları, kapı kolları, etajerler... Sonra gelsin yemek tepsileri, toplansın yemek kapları.. Silmeye, taşımaya, getirmeye - götürmeye: FATMA. Saffet Hanımlar, Saynur Hanımlar da hemşire ya da hemşire adayıdırlar sözgelimi. Hemşire adaylara söylenir görevi gereği: «Etajerlere bakın, toz toprak varsa sildirin...» Her biri bir odaya girer adayların. Etajerlerin gözlerini takırtıyla çekip, ondan sonra bağırırlar: «Fatma!» Fatma günde on yedi saat çalışıyor. Kaytarma bilmediği gibi dinlenme de bilmiyor. Çok çalıştığını, bu yaşta dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söylediğinizde darılır. Kendisine en kötü telkini yaptığınızı düşünür. «Çalışmayacam da işim ne burada?» der. Sorarsanız, aydan günden, okumadan yazmadan olduğu kadar, saatten dakikadan da haberi olmamıştır. Haktan hürriyetten hiç olmayacak bu gidişle. Fatma okulsuz, Fatma sağlıksız, sapsarı. Fatma kendinin farkında değil.
Sayfa 38
Ankara Acıları
Hüznümün dudağıdır gökte açan karanfil Talih bir cellat gibi vurdu yüreğimizi Ateşler ülkesinde o ve ben, iki mahkûm Kâh bir sevda çölünde parlayan ayışığı Kâh rüya bahçesinin zehirli sarmaşığı Uzaklardan bir rüzgâr esiyor efil efil Sessizlik, acze düşen bir hayal kadar sefil Şimdi gül, ey korkular şehrinin yelpazesi Hasretin en uzunu, acının en tazesi Neden hâlâ tütüyor burnumda karanlığın Ruhum neden yıllardır kahrının pervanesi Bu esrar senin midir, yoksa gemilerin mi Hemen her gün bir yıldız kayıyor gözlerinden Gözlerin kan ağlayan deniz kadar derin mi Yoksa habersiz misin ruhumun kederinden Ah, bağrımda pütürlü bir bıçak kadar keskin Tabutumu bekliyor Ankara acıları Bu ne bir aşk masalı ne de heyula ve kin Dumanlı bir çöküşün en kara acıları
Reklam
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.