Şimdiye değin hiç kimse Tanrı'nın varlığını ciddi biçimde sorgulamamıştı. Tanrı'ya inanmanın yalnızca kişisel bir seçim konusu olabileceğini, bu yeni cesur dünyada, dillendiren ilk kişi Pascal'dı. Bu konuda, ilk modern kişi oydu.
Pascal'ın, Tanrı'nın varlığı sorununa yaklaşımı çıkarımları açısından devrimciydi ancak hiçbir Kilise tarafından resmen kabul görmedi. Genel olarak Hristiyan savunucuları, önceki bölümün sonunda tartışılmış olan, Leonard Lessius'un akılcı yaklaşımını yeğliyorlardı. Böyle bir yaklaşım, Pascal'ın hissettiği Vahiy Tanrısı'na değil ama yalnızca filozofların Tanrısı'na götürebilirdi. Pascal inancın sağduyuya dayanan akılcı bir kabul ediş olmadığında ısrar etti. Bu bir kumardı. Tanrı'nın varlığını kanıtlamak olanaksızdı; ama aynı biçimde akılcı olarak varlığını reddetmek de olanaksızdı:
[Tanrı'nın] ne olduğunu ya da olup olmadığını bilmekte yetersiziz... Akıl bu soruya karar veremez. Sonsuz kaoslar bizi ayırır. Bu sonsuz uzaklığın en uzak ucunda yazı ya da tura gelecek fırıl fırıl (dönen madenî bir para var. Nasıl bahse tutuşacaksınız?"