DİL NASIL YAŞAR Üretimin olmadığı toplumlarda dil yaşamını uzun sürdüremez. Üretim, dili nasıl yaşatır? Dünya ve yaşam sürekli değişir.
"Dilimiz, eski ve cahil insanlarca yaratılmış, mü­ kemmellikten uzak bir araçtır. Animistik yapıdaki bu dil bizi, dai­ mi ve sabit olanlar; benzer, normal ve türdeş olanlar; sihirli dönü­ şümler, çabuk çareler, basit sorunlar ve kesin çözümler hakkın­ da konuşmaya davet eder. Oysaki bu dille simgeleştirmeye ça­ lıştığımız dünya süreçler, değişimler, farklılıklar, boyutlar, işlevler ve ilişkiler; büyüme, etkileşim, gelişim, öğrenme, başa çıkma ve bir karmaşıklıklar dünyasıdır. Sürekli değişen dünyamız ile göre­ ce durağan dil yapılarımız arasındaki bu uyumsuzluk, sorunumu­ zun bir parçasıdır."
Reklam
Bir kültürün içinde yaşamak başka, onun üzerinde düsünm başka bir şeydir. "Milli şuur", adı üstünde bir "şuur" yani "farkına varış", yeni deyimle "bilinç" demektir. Türkler, kendilerine has kültür değerlerini bilmedikleri, onlar üzerinde kafa yormadıkları, onların milli varlık bakımından taşıdıkları değeri ölçmedikleri için, pek çok şey kaybetmişlerdir. Bir millet, kendisini hiçe sayarak yabancıların manevi kölesi olursa, er geç maddi kölesi de olur. Hikmetin esası, ferdin ve milletin kendi kendisini bilmesi "Milli şuur" kendi milletinin varlığını tanımak ve bilmek demektir Fakat bu yeterli değildir. Biz bugün değişen dünya ortasinda kanunda denildiği gibi, “kendimize has özellikleri kaybetmeden çağa uygun, yeni, ileri, güzel bir kültür ve medeniyet vücuda getirmek zorundayız. Milliyetçilik asla bir “narsisizm", ayna karşisina geçerek kendisine hayran olmak değildir. O, bir "benlik şuuru", "kendi güvenme duygusu", “yeni şeyler yaratma iştiyakı ve iradesi"dir. Bu şuur, duygu, iştiyak ve iradeyi bize, milletimizin tarih boyunca yarattığı eserler verir. Süleymaniye'yi yaratan bir milletin çocukları, bugün Türk şehirlerini çirkinleştiren beton yiğinlarina tahammül etme aynı teknik ve malzeme ile çağın en güzel mimari eserlerini vücuda getirebilmelidir. Bu, sadece başkalarinı taklit etmekle değil, kendi kendisini bilmekle olur.
Sayfa 36
❛❛ HERKESİN OKUMASI GEREKEN ALTIN TAVSİYELER,
◆ Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsâit zamânıdır. ◆ Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsâit yeridir. ◆ Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
_Tinin Görüngübilimi, bilincin değişiminin yolculuğunun betimidir. _Her şey kozmik tinin görüngüleridir. Bu gerçekliklerin dışında aşkın bir varoluş bulunmaz. Her şey bu dünyada olup biter ancak bilen özne ile bilinen şey mesela bilinç ve dünya aynı şeydir. Hepimiz her şeyi kapsayan kozmik ruhun parçalarıyızdır. O tekil ve tüm olan tin'dir.
_Her seçiş bir vazgeçiştir. _Sonunda kendim olabilmek için, değişiyorum. _Ezilenler arasında din adamı yoktur. Din adamları, ezen sınıfların asalaklarıdır. _Oy verdiğiniz hükümet soykırım işlerken siz kurban değilseniz, o zaman kesinlikle işkencecisiniz. _Hepsi birden aynı şeyi düşünmeye neden bu kadar önem veriyorlar. _Düşünmek için zaman
Reklam
_Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız; enerji, frekans ve titreşim cinsinden düşünmelisiniz. _3, 6 ve 9 sayılarının azametini bilseydiniz evrenin anahtarını elde edebilirdiniz. _Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi. _Evren enerjiyle doludur. Nesiller sonra makinelerimiz, evrendeki herhangi bir noktadan
...Biz bugün değişen dünya ortasında, kanunda denildiği gibi, "kendimize has özellikleri kaybetmeden", çağa uygun, yeni, ileri, güzel bir kültür ve medeniyet vücuda getirmek zorundayız. Milliyetçilik asla bir "narsisizm", ayna karşısına geçerek kendisine hayran olmak değildir. O, bir "benlik şuuru", "kendisine güvenme duygusu", "yeni şeyler yaratma iştiyakı ve iradesi"dir.
Sanal olan, sanallık içinde kalır.
Edebî olan, ebedi olmaya kanat çırpar Günümüzde kelimeleri kısaltıyoruz, düşünceyi tweetlere sığdırıyoruz. Bu durum roman yazarlarının üslubunu, uzun tasvirlerini etkiledi/etkiler mi sizce? Günümüz edebiyat anlayışı ile 19 ve 20. yüzyılın edebiyat anlayışı aynı değil. Eğer Tanpınar günümüzde yaşasaydı ve Huzur romanini yayımlatmak isteseydi, sanırım yayınevleri çok da istekli olmazlardı. Editörler, o muhteşem kırmızı kalemleriyle metnin Türkçe için zirye kabul edilmesi gereken tasviri bölümlerini acımasızca kısaltı verirlerdi. Bu romanı okumaya çalışan okurların birçoğu, uzun tasviri cümleleri tırmanırken uyuya kaldiklarina dair espri yapıyorlar. Dünya roman tarihinin en güzel romanlarından olan Don Kişot, günümüzdeki editörlerin eline geçseydi ve sizin de Söylediğiniz şekilde o şahane bölümleri ksaltmak amacıyla metne müdahale edilseydi herhalde bu ölümcül darbeden asla sağ çıkamazdı. Herman Melville'in Beyaz Balina'sı da aynı kaderi paylaşirdı. Çağın edebiyat anlayışına sırt çevir memek de gerekli. Günümüzde Türk romaninin en güzel örnekleri arasında Felatun Bey ile Rakım Efendi'nin, Intibah'ın, Sergűzest in adi anilmiyorsa, insanın ve edebiyatin değiştiğini, gelişen ve değişen bir dil ve edebiyat olduğunu da vurgulamalıyız. Sanal olan, sanallık içinde kalır. Okunduktan Sonra serverların karanlık evrenlerine fırlatılır. Edebi olan, ebedi olmaya kanat çırpar, okundukça hep canlıdır ve iç dünyamızI aydınlatır. Bu yüzden iyi edebiyat metinleri, dünyayı, insanları, hayatı "Kör görmeyi" engeller.
91 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.